Tahminlerimiz doğru çıkmış, kimse
kimseyi vurmamıştı. Sanki Baba’nın Sema’nın gözünden düşmesinin bir sembolü
gibi, Sema’nın silahından çıkan kurşun Bahri Umman’ın duvardaki fotoğrafına isabet
etmişti sadece. Ama ne yalan söyleyeyim ben hayal kırıklığına uğramıştım.
Sonrasında pişmanlığını ve üzüntüsünü “Elim kırılsaydı da vurmasaydım.” diye
açıklamasa bile gözlerinden zaten görebildiğimiz Sefer, o karışıklıkta ne
yapacağını şaşırıp Sema’ya el kaldırmış, sebebi ne olursa olsun canımı
sıkmıştı. Bu noktada “Adam sevdiği kadına silah doğrultmuş, el kaldırması mı
mesele oldu yani?” derseniz de haklısınız tabii.
"Ya ben senle hiçbir yere gitmiyorum ya!"
Zaten Sema da o noktaya pek
takılmamıştı. Zira kendisinden özür dilemeye çalışan Sefer’e dediği gibi
“hayatının tokadını” yemişti ve başka bir şey düşünecek halde değildi. Ne
Bahri’yi ne de Sefer’i görmek istiyordu. Sefer'e de, hışımla kendisinden uzaklaşan Sema'nın ardından bakakalmak düşüyordu.
Sana bir şiirler olmuş
sevgilim.
Yüzün-gözün söz içinde.
Hangi imlâ kitabına baksam,
“Ben” den ayrı yazılıyorsun.
Özdemir Asaf