Sema’nın evinden çıkarken gün batıyor ve Sefer başına gelebilecek en kötü şeyin bu ayrılık olduğunu sanıyordu belki. Ama daha çekecekleri arkadaydı. Sema uzakta da olsa bir şekilde onu görme umudu vardı. Ancak olaylar öyle bir hale gelecekti ki Sefer’le birlikte biz de Sema’yı bir daha göremeyeceğimizi sanacaktık.
Sema Bahri’ye hâlâ çok kızgındı. Bu sebeple Bahri ve saz arkadaşları tarafından kendi evinde sorguya çekildiğinde köstebeklikle itham edilmesine rağmen Zafer’le buluştuğunda aslında Bahri’yi övüp Zafer’le dalga geçtiğini bile söylememişti. Sefer ise baba-kız arasındaki bu ani savaştan dolayı içi kan ağlasa da pek ses edemiyordu. Söyleyecekleri pek bir şey değiştirecek gibi değildi.
"Meğer gördüğüm üstüme gelen trenin ışığıymış."
"Bi' kuru sevdamız vardı elimizde tutunacak, o da kalmadı."
Zülfikâr’la dertleşiyordu her zamanki gibi. Biralar kesmeyince Necip Abi’nin yerinde alıyorlardı soluğu.
"Öyle bir sevdim ki
Müjgan'ı, dünyamı şaşırdım haddimi bilemedim. Evleniriz gibi geldi bana." "Ah Müjgan Ah" (1970)
Zülfikâr’ı meyhanede dertleriyle baş başa bırakıp giden ve yolda sudan sebeplerle ayrılan bir çifti barıştırırken hiç kendi kalemi olmayan laflar eden Sefer, dizideki belki de en samimiyetsiz sahnesine imza atarken, tam kendisinden beklenecek ve az evvelki yapmacıklığını unutturacak basit ama etkili bir laf da ediyordu: “İnsan sevdiğinin sevdiğini sevmez mi?” Sevgi ortak paydasında buluşamaz mıydık? Tüm farklılıklarımıza rağmen, anlaşıp mutlu olamaz mıydık? Olamazlar mıydı?


Neden olmasındı? Fakat şartlar her zamankinden daha fazla Donetsk gibiydi. Zafer’in pususu, Poyraz’ın kendi kellesini kurtarmak için yaptığı Benjamin Linus manipülasyonu, asıl köstebek Songül’ün muhteşem oyunculuk içeren fişteklemesi ve en olgun tavrı göstermesini beklediğimiz Bahri’nin abartılı agresyonu, Sema’nın titiz çalışmalar sonucu ulaştığı belgeli kanıtlı açıklamasını geçersiz kıldı. Bahri Baba, mafya babası olduğunu hatırladığı anlardan birini yaşıyordu ve talih kuşu Sema’nın başına konmuştu. Kısacık bir zaman içinde ölüm fermanı imzalanmıştı. Ne Sefer’in ne Zülfikâr’ın dil dökmesi işe yarıyor, Sadreddin’in yalvarmaları nihayet sonuç verdiğinde ise her şey için çok geç kalınıyordu.
Sevgilerde
Sevgileri
yarınlara bıraktınız
Çekingen,
tutuk, saygılı.
Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış
tanıdı.
Bitmeyen
işler yüzünden
(Siz böyle
olsun istemezdiniz)
Bir bakış
bile yeterken anlatmaya her şeyi
Kalbinizi
dolduran duygular
Kalbinizde
kaldı.
Siz geniş
zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar
vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların
telâşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği
aklınıza gelmezdi.
Gizli
bahçenizde
Açan
çiçekler vardı,
Gecelerde ve
yalnız.
Vermeye az
buldunuz
Yahut
vaktiniz olmadı.
Behçet Necatigil