Listen to me Marlon: Marlonun Ruhunda Bir Kara Delik

Anne bak şimdi de uslu çocuk taklidi yapıyorum..
Brandonun aktörlük konusundaki cahilliği kitâbî cahillikmiş benim anladığım; yoksa, pratikte, kasaba barlarından topladığı alkolik annesinin daha fazla içmesine engel olmak için az inek, at, domuz, horoz taklidi yapmamış küçükken.
 
Kızgınlıkla değil de sevgili bir kırgınlıkla "İçip sarhoş olmayı bizimle ilgilenmeye tercih ederdi” dediği annesi tiyatro oyuncusuymuş; ablalarından biri tiyatro eğitimi almış. İki abla ve hemen her oğlan çocuk için olduğu gibi aşk objesi/arzu nesnesi bir anne işin içine girince, babayla sorun yaşanması da Allahın emri olmuş haliyle..
 
Sene olmuş ’55, adam olmuş pamuk.. Siz bir de bunu yirmi sene önce görecektiniz..

Ailesinin geçimini kasaba kasaba dolaşıp tarım ilacı satarak sağlayan, hayatının yatay kısmını tek gecelik paralı aşklarla geçiştirirken, dikey kısmında karısını, kızlarını ve oğlunu -Marlonun deyişiyle “yerli yersiz”- pataklayan alkolik baba Marlon Brando Sr. da, oğlunun aşk objeli hayatına denge getirmek ister gibi, nefret objesi olarak arada bir arz-ı endam ediyormuş evde..


Tennessee Williamsın A Streetcar Named Desire / Arzu Tramvayı oyununda canlandırdığı Stanley Kowalsky karakterini izleyen herkes, o güne kadar görmedikleri bir tarz oyunculukla karşılaşmış olmanın verdiği şaşkınlıkla, ağızları bir karış açık, avuçları patlayıncaya kadar alkışlarken, Marlon bu doğal oyunculuğunu babasına borçlu olduğunun farkındaymış; “Beğendiğiniz o sahnelerde babamın anneme attığı yumrukları düşünüyordum” deyişi de, “Stanley Kowalskynin temsil ettiği her şeyden nefret ediyordum!” deyişi de bu farkındalık kaynaklıymış.. 

Utanmadan otuz tane mum koymuşlar! Babam olsa tek harekette bütün masayı temizlemişti şimdi!.. 

Babaya döneceğiz; baba mühim, Marlonun hayatındaki en büyük kırılma noktalarından biri..

Fark edildiği ve fena halde takdir gördüğü bu oyunda sergilediği oyunculuğun, “Mısır gevreği kutuları gibiler.. Biri yulaflı, diğeri kakaolu, öteki sade.. Ama hep aynı.. Sürprizsiz..” dediği Clark Gable, Humprey Bogart, Gary Cooper oyunculuğundan farklı bir tarzı olduğunun farkında olsa da, üslubunun henüz ayakları yere basmayan bir üslup olduğunu biliyormuş. Dönemin oyunculuk tarzını sarsan bu yeni üslubun ayaklarını yere bastırmak için Marlonun omzuna elini koyan, ‘50lerin şâhâne tiyatro ve sinema oyuncusu ve ilerleyen zamanların efsanevî oyuncu koçu Stella Adler[2] olmuş: “Sıkma Canını Mar.. Bugün benim sende gördüğümü, yakında bütün dünya görecek!” diyen Stellaya bütün varlığıyla teslim olan Marlonun, Stellayı kiminle özdeşleştirdiğini söylemeye gerek var mı?.. Bence de yok..

Kapı ağzında sadece peti suçları affediyorum, ötekiler için yatağa gelmen lâzım şekerim..

Çorabında delik kalmayıncaya kadar Arzu Tramvayında vatmanlık yapan, aklında sandığı ama aslında ruhunda olan deliği yamamak için Stellanın desteğini alan Marlon, stüdyoların kurduğu kurtlar sofrasına dalmış, birbiri peşi sıra rol aldığı filmler, kelimenin tam anlamıyla ortalığı darmadağın etmiş.. Bakalım mı bir kaçına?



Yazı devam ediyor...



BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER