Listen to me Marlon: Marlonun Ruhunda Bir Kara Delik

İçkiyi bıraktırdık, şimdi de sigaraya başlamış, iyi mi..

İlerleyen zamanlarda kendi yapım şirketini kurduğunda, şirketin adını Pennebaker koymuş Marlon –annesinin soyadı..  Babasını da şirkete müdür yapmış!  İlk bakışta taltif gibi görünen bu hareketle, esasen, annesinin ve dolayısıyla kendisinin hayatını hasarlayan nefret objesine eldeki imkânlar dahilinde verilebilecek en büyük cezayı vermiş: evde senelerce hizmet beklediği kanlı canlı Pennebakerın bir anlamda reenkarnasyonu olan bu ‘Kurumsal Pennebaker’a hizmet ettirmek; onun büyümesi, gelişmesi, daha iyi daha zengin daha başarılı olması için gece gündüz ter dökmesini talep etmek, şart koşmak, bütün bunları da onu maaşa bağlayarak yaptırmak.. Üstüne üstlük, her Allahın günü şirkete gidip ‘müdürü” azarlamak, beceriksizlikleri için aşağılamak, bağırmak çağırmak.. Vay canına sayın seyirciler!.. Joseph Campbell Kahramanın Yolculuğu kitabına bir Marlon Brando bölümü eklemeliymiş..

Yaş kemale erip, hayatının muhasebesi yapmaya başlayınca, nefret objesi babasını “Onu da annesi dört yaşındayken terk etmiş. O yüzden böyle bu adam..” diyerek affetmiş Marlon.. O defteri de böylelikle kapatmış..

Bütün bunlar, bu yazıyı kendiliğinden şöyle bir sonuca götürüyor: Aktörlük, klişe deyişle, bir tutku değilmiş Marlon için; bir tür, nasıl desem, nefes egzersiziymiş.. Hayatı anlama biçimlerine aşık olduğu Tahitililer gibi, nefesini herkesten daha uzun süre tutup, daha derine dalabileceğini ve en güzel, en büyük istiridyeyi çıkartabileceğini kanıtlayabilmek için kullandığı bir nefes egzersizi.. İstediğini kanıtladıktan sonra, artık nefesini tutmaktan vazgeçmiş.. Başarılarını takdir etsin istediği insanlar azaldıkça, başarmanın da bir anlamı kalmamış.. Profesyonel kariyerinin emekleme dönemindeyken Amerikan sinemasındaki yerleşik aktörlük anlayışını kökten dinamitleyen performansının, Don Vito Carleone mucizesine kadar neden yerlerde süründüğünü -bunu kendisi söylüyor sebebini açık ve net belirtmeden- başka türlü izah etmek pek mümkün görünmüyor. 

Don Carleone rolünü -stüdyonun istediği Laurence Olivier yerine- Marlon Brandonun oynaması gerektiği konusunda Coppolanın ısrarlarına dayanamayan stüdyonun, bunu Marlonun bir deneme çekimi yapması şartıyla kabul etmesi, o parlak döneminden sonra geçen yaklaşık yirmi yıllık süreçte kendine güvenini neredeyse tamamen kaybetmiş Marlon için ilaç gibi gelmiş; başta itiraz etse de, sonunda kendisi istemiş deneme çekimi yapmayı, kendi de emin olamamış çünkü yapıp yapamayacağından. “Çok korktum” diyor, “O güne kadar hiç İtalyan karakter canlandırmamıştım, yapamayacağım endişesiyle günlerce uyku girmedi gözüme..” Yanaklarına koyduğu pamuklarla ayna karşısında yaptığı provaların etkisi olmuş elbette, ama asıl, Don Carleone gibi bir gangsteri, Al Capone gibi beyzbol sopasıyla kafa patlatan bir mafya babası yerine, sevdikleri için endişelenen bir aile babası olarak yorumlamaya karar verdiğinde rahatlamış. Yine de emin olamamış: “Filmi ilk seyrettiğimde kusacak gibi oldum, kendimi salondan zor attım dışarı. Perdede görebildiğim tek şey, yaptığım oyunculuk yanlışlarıydı. Neden kimse uyarmadı beni deyip durdum. Filmin çok iyi bir film olduğunu anlamam yıllarımı aldı”..



Yazı devam ediyor...

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER