Listen to me Marlon: Marlonun Ruhunda Bir Kara Delik

Bütün bu filmlerle Amerikan sinemasındaki aktörlük taşlarının tamamını yerinden oynatan Brandonun en son 1954 yapımı On the Waterfront/ Rıhtımlar Üzerinde ile sergilediği şahâne oyunculuğu, bizi, 1972 yapımı The Godfather filmindeki muhteşem Don Carleone ile tanıştıracağı güne kadar resmen perde kapatmış -neredeyse yirmi koca sene.. Bu arada hiç film çekmemiş mi? Dolu.. Bir çoğunda Emmylere Oscarlara Baftalara aday da gösterilmiş- kendi deyimiyle, “Ben iyi olduğum için değil ama.. Ortalarda daha iyisi olmadığı için..”[3] Ama hiç birinde, o parlak günlerindeki performansa ulaşmamış oyunculuğu.  Öyle ki, The Godfather için Coppola Brandoyu önerdiğinde, yapımcılar deneme çekimi yapmasını şart koşmuş! Ve Marlon, kendini düşürdüğü durumun farkında olarak, bu deneme çekimini yapmayı kabul etmiş!..

Bahsettiğimiz bu düşüş için paraya doymuşluktan, şöhret şımarıklığına kadar bir sürü sebep öne sürülebilir; ben size benim düşündüğüm sebebi söyleyeyim: ’54 senesinde annesi ölmüş Marlonun..

Diyeceksiniz ki ne alâka..

Ne diyeyim bilemedim şimdi.. Bu söylediğim nasıl kanıtlanır ki.. Deneyeyim.. Yine Marlondan yardım alayım.. Demiş ki bir yerde, “İşinin ehli bir sıhhi tesisatçı olsam, yine alkışlar mıydı insanlar beni?”.. Ne dersiniz? Alkışlarlar mıydı?.. “Sağolasın ustam, ne de güzel hallettin, eline sağlık, al bu da paran”.. Ee? Ne oldu şimdi? Eve gidince “Hanım, bugün bir musluk tamir ettim ki sorma, nasıl takdir etti müşteri, nasıl takdir etti, eline sağlık demelere doyamadı, şak diye de çıkarttı verdi paramı!” Müşteri takdiri dediğin, en fazla bir müşteri daha demek, bilemedin cüzdana beş on kuruş daha katkı demek..

Peki, ruha katkı nereden gelecek?

Önemsediğimiz insanların takdirlerinden.. Bilhassa, kişiliğimizin yapılmasında pay sahibi olanlardan.. Onlardan gelecek takdire açlık, “gurur duy benimle, bu başarımda senin de payın var” demekten tut da “ben bütün bunları, yaşadığımız ortak mutsuzlukların izlerini silebilmek için yapıyorum” demeye varıncaya kadar genişletebileceğiniz bir yelpazeye tutunmuş, uzak mesafeli bir iletişim çığlığıdır; karşılık bulursa ruhundaki delik onarılır, bulmazsa büyür.

Brandonun performansında, annesinin ölümüne denk gelen 1954 senesinde başlayan düşüşü, benim aklım buna bağlıyor..  

Bir de kişiliğin yıkılmasında, yıkılmasa bile hasar görmesinde pay sahibi olanlar var. Onlarla ilgili beklentimiz, kendimize bile itiraf etmekten çekindiğimiz gizli bir takdir olabilir belki; ama daha çok, bir alt etme hissidir. Bir televizyon programında, milyonların önünde, babasının “Oğlum olduğu için evet, ama bir aktör olarak pek gurur duyduğum söylenemez Marlonla” diyen babasının bu sözü için ne diyeceğini soran sunucuya Brandonun verdiği cevap mühim: “Boş verin şu ihtiyarı, tek elimle deviririm ben onu!”.. Çok acayip değil mi?.. Psikoloji bölümlerine tez konusu resmen..



Yazı devam ediyor...

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER