“Hayatları acımasız kalplerce
çizilmişlerin hikâyesi”
Çağla
Akyürek
Yaz’ın Öyküsü merakla beklediğim dizilerden bir
tanesiydi. Henüz tanıtımlarından yayına çıkan/çıkacak olan diğer dizilerden
farklı olacağının sinyallerini vermişti. Cıvıldayan yaz dizilerinden
ufak ufak bunaldığım şu günlerde beni ferahlattığını söyleyebilirim. Yayın
saatinde yetişemedimse de Twitter’dan
okuduğum yorumlar beni epey heyecanlandırdı ve tekrar saatini dört gözle
bekledim. Bu arada diziler hakkında sohbet etmeye bayıldığım ve Yaz’ın Öyküsü ’nü beğendiğini söyleyen
arkadaşımdan işittiğim “yaz dizisi formatında olmamış, yazı vurgulayan hiçbir
kıyafet, eğlence, havuz falan yok.” sözüyle de anladım ki hepimizin böyle bir
soluğa ihtiyacımız varmış.
Yaz’ın Öyküsü belki çok görülmüş, çok işlenmiş bir
hikâye ama öyle güzel bir ekiple ve öylesine sıkmadan, yormadan sundular ki
kendimi henüz, dizinin ilk dakikalarından hikâyeye kaptırdım. Evet, ben bu
hikâyeye inandım. Öncelikle, Doğu Aladağ için hem söyleyecek çok sözüm var hem
de kelimelerimi öyle biri için hiç tüketesim yok, zaten Allah’ından bulmuş
diyerek susuyorum. Yine de sormadan da edemiyorum, cevabını asla benim
anlayamayacağım bu soruyu; bir insan nasıl henüz 18’inde anne olmuş bir kadına
ve dünyaya henüz gözlerini açmış minicik masum bir bebeğe böyle bir hayat yolu
çizebilir? Doğu Bey’in aksine Nevra Aladağ’ı ise beni şaşırttığı için hem
sevdim hem takdir ettim. Açıkçası onun da bu kötülüğe ortak olduğunu
düşünmüştüm. Hatta Umut’a bilerek ölü doğum raporlarını gösterdiğini sandım.
Ve
gelelim Umut’a, erken konuşmak istemem ama sanırım en çok onu sevdim bu
hikâyede. Gençliğinin baharında cesur kararlar alan ve bu kararlarından asla
pişman olmayan, Tunç’un da dediği gibi yaşadığı tüm olumsuzluklara rağmen güçlü
duran kadın karakterleri çok severim. Umut’a can veren Vildan Atasever tek kelimeyle döktürdü, müthişti. Umut- Tunç
ilişkisini de sevdim. Bakışıyla, duruşuyla sanırım Tunç ilk bölümden biz
kadınların kalbini fethetmeyi başardı. Söylemezsem olmaz, Çağdaş Onur Öztürk’ü çok beğenirim, o, ekranda sadece dursa bile
oturur izlerim yani benim zaten böyle bir karakteri sevmeme durumum olamaz. Ama
yine de şöyle bir hisse kapıldım, Mert ile Yaz, Umut’un hayatına dâhil oldukça
Tunç bu durumdan illaki rahatsız olacak ve o efendi duruşunu bozacak gibi
geliyor bana, izleyip göreceğiz elbette.
Tansel
Öngel’ in can verdiği Mert ise belli ki 18 yaşında ne ise geçen zamana inat
hiç değişmemiş ama beni bu uçarı karakter rahatsız etmedi, kendine inandırdı. Tabiri
caizse tam bir ‘cool baba’ olacağına ve zamanla babalığı sindirerek
olgunlaşacağına inanıyorum. Hem ne derler bilirsiniz, erkekler baba olduktan
sonra olgunlaşırmış. Bu yüzden, Yaz’ın annesinden önce babasıyla
kaynaşacağından eminim. Son olarak Yaz (Ece
Çeşmioğlu) ve Ekim (Tuğçe Açıkgöz)
karakterlerini ve dostluklarını ne kadar sevdimse Ferhat ile Caner
karakterlerini o kadar sevmedim, eğreti buldum ve onların sahnelerinde sıkıldım
doğrusu. Belirtmeliyim yetimhane durumunun fazlaca ve ajite edilmeden
anlatılmasını ayrıca sevdim.
İlk bölüm
için zaman zaman tempoyu düşük bulsam da başta da söylediğim gibi hikâye
kendine inandırdı, karakterler kendini sevdirdi. Ben Yaz’ın anne ve babasıyla
tanışmasını ve bundan sonra neler yaşayacaklarını merakla bekliyorum. Sözün özü
ben Yaz’ın Öyküsü’ nü izleyeceğim ve
umarım reytingleri de iyi gelir, yolları açık olur. Emeği geçen herkesin
emeklerine sağlık…