Ben de gözlerime ve parmaklarıma inanamıyorum ama iki senenin sonunda bir ilk bakış yazısının başında mıyım gerçekten? Göklere doğru süblimleştiğimiz şu günlerde, MFÖ'nün 'bana yeniden şarkılar söyleten kadın' dediği yere çok yakınım ben de. Ufak bir fark var tabii; bana yeniden ilk bakış yazdıran dizi fakat ah be dizi, gibi daha çok.
Belki biliyorsunuzdur iflah olmaz bir gençlik ve yaz dizisi izleyicisiyim. Her yaz mutlaka tutulacak bir dizi bulup zaman akışlarında birtakım tweetler yazarım. Çünkü her yaz en çok istediğim şeylerden biri denizde buruşana kadar yüzebilmekse diğeri de karpuz tadında yaz dizilerine kitlenip sosyal medyada "Nasıl güzel bölümdü, ay sen bir de onu öyle mi yaptın yaa!" şeklinde tweet atmak, arkadaş gruplarıyla karakterleri çekiştirip kafa dağıtmaktır.
Ancak gelin görün ki bu dünyalar basiti eylem bile başıma ağrılar girmeye başladı birkaç sezondur.
Bu yaz, önceki yazlardan farklı olarak bizi pandeminin orta yerinden çekip çıkartacak işler arıyordu gözlerim. Kriterlerimse oldukça düşüktü çünkü senelerdir bir diziye bağlanamıyor, trikotajla hiçbir ilgilisi olmayan kaderin ördüğü ağlara dolanıyordum. Bayramda seyranda TV'de seksen altıncı kez yayınlanan düşük bütçeli Holywood romantik komedilerini bile beş kere tavaf ettiğim bir dönemdeyim; kendi yapımlarımızı da beğenirdim bir zahmet artık yahu!
Öyle olmadı.
Esas kızımız okulunda, eğitiminde ve yeri geldiğinde kendini savunmasını biliyor ama söz konusu kesilen bursu olduğunda zekasını bir kenara koyup bu işin altında kesinlikle tek bir suçlunun olduğuna inanıyor; burs aldığı şirketin en tepedeki yöneticisi. Esas oğlumuz titiz, karizmatik, ufaktan çalışanlarına zorbalık yapan ve bayaaa yakışıklı bir patrondur. Finans Müdürü'nden gereksiz masrafları kısmasını ister ve müdür de kafasına göre yurt dışı burslarını keser. Patroncuğumuzun da bu konudan haberi olmuyor...
İlk bölümün günahı olmaz, düşüncesine bir süredir katılmıyorum. Asıl ilk bölümün günahı olur, çünkü seyirciyi ekrana çekecek ve orada tutacak olan ilk bölümdür. Sen Çal Kapımı'nın ilk bölümü benim için bunlardan epey uzaktaydı.
Hatta yolu öyle ötelere düştü ki gözden ırakta, dolaysıyla gönülden de ırakta kaldı.
Mesela dizide bizi neler karşıladı; Kapalı alan korkusu olduğu için asansöre binemeyen ve hosteslik belgesi olduğunu bilmediğimiz halde arkadaşı yerine son dakika uçakta hostes olan esas kızımız bursu için zıtlaştığı şirket patronunu (bölümün başında adamı kendine kelepçe ile bağlayıp koca günü beraber geçirmelerini atlamamak gerek) görünce panik oluyor ve ta da! Uçağın kapalı bir alan olduğunu hatırlayıp bayılacak gibi oluyor.
Ya da şöylesi bir durum da var isterseniz; sabah zıtlaştığı ve çalışanlarının yanına yerin dibine sokmaktan kaçınmadığı patrondan 'bursunu yenileriz istersen.' cümlesini duyup eksik olsun paranız, gibi bir cümle kuruyor kızımız. Tam diyorsunuz; tamam, işler buradan sonra güzelleşecek galiba, umutlanıyor gibisiniz. Eski sevgilisinin düğününde boy gösterip, bir nişanlısı olduğunu idda eden patron kızımıza tekrar burs teklif ediyor ama sabah şartsız bir şekilde sunulup reddedilen bu teklif akşam bir süreliğine nişanlılarmış gibi yapmaları şartıyla tekrar gündeme geliyor.
Hangi kameraya el sallayalım?
Yazı devam ediyor.