● Röportajın başında seri katil oynama isteğinizden bahsetmiştiniz. Nereden geliyor bu istek?
Hiç yapılmamış bir şeyi yapmak asıl çıkış noktası. Mesela ben Nejat İşler’in çok büyük hayranıyımdır, çok severim onu. ‘Behzat Ç.’de canlandırdığı Ercüment Çözer karakteri inanılmazdı. Tam olarak Neşet gibi değildi ama yakındı. O tam kötüydü. Ondan çok etkilendim. Tiyatro yaparken de hep böyle roller oynamak istedim. "Sıkılmak’’ istemedim âşık, romantik adamdan. Çünkü bana daha kolay gibi geliyor o tip roller. Biraz karakterin içine girmek ve detaylandırmak için Neşet gibi bir karakteri oynamak istedim ve bunun için de bekledim.
● Peki, ‘’beklediğime değdi’’ diyebilir misiniz?
Kesinlikle evet! Oyunculuk anlamında bana çok şey katıyor. Arayış içine sokan bir rol. Daha ne yapabileceğinizi düşünüyorsanız doğru yoldasınızdır. ‘’İki öpücük, bir bakış; reyting alırım’’ anlayışına karşıyım.
● Neşet gibi isteğinizi bu kadar karşılayan, sağlam bir karakterden sonra gelecekte nasıl tatmin olacaksınız?
(Gülüyor). Yarın ne olur bilmiyorum. Bir sonraki projede de böyle bir rol mü gelir acaba... Dediğim gibi bir sonraki projede ne gelir, ne olup biter en ufak bir fikrim yol. Aynı rol bana gelirse ne değiştirebilirim ki? Kollar benim kollarım, gözler benim gözlerim. Cümleler değişir sadece.
● Hem sinema hem de dizi tarihine baktığınızda en beğendiğiniz kötü karakterler kimler?
İlk olarak hiç düşünmeden Robert De Niro’nun ‘Hide and Seek’te canlandırdığı şizofreni söylerim. Ryan Gosling’in ‘Stay’deki performansı müthişti. Tabii ‘Guguk Kuşu’yla Jack Nicholson’ı da söylemeden geçemem.
● Peki, diyelim ki Neşet’la karşı karşıyasınız. Ne
konuşurdunuz?
Çok güzel
muhabbet olurdu, sabahlara kadar konuşurdum. Sartre’ın en sevdiği eseri hangisi
diye sorardım. Nietzsche, Sartre ve Dostoyevski okuyor hep biliyorsunuz.
En beğendiği kötü karakterler listesinde Ryan Gosling’in ‘Stay’deki performansını var.
● Neşet’in her şeye bir çözümü olmasıyla birlikte
bazen işin içinden çıkamıyor da. Böyle durumlarda size ne danışırdı?
Hiçbir şey
sormazdı. Özgüveni çok yüksek. "Çaya kaç şeker atıyorsun?’’ gibi gündelik bir
soru sorar. Şu an karşımda Bay ve Bayan WC yazıyor. Benim yerimde Neşet
oturuyor olsaydı hiç düşünmeden özellikle Bayan WC’ye girerdi. Merak ediyor
çünkü her şeyi.
● Sizin böyle aykırılıklarınız var mıdır? Veya Neşet’inki gibi tutkulara sahip misiniz?
En büyük farkımız benim çok büyük bir hayvan sever olmam. Çok korktuğum sahneler yazılıyor. Kaplumbağayı ters çevirmek, kedi kovalamak gibi sahnelerde çok huzursuz oluyorum. Aykırılıklarım derseniz aklıma gelecek kadar yok. Herkes gibiyim. Eğer aykırılık deniliyorsa nargile bağımlısıyım (gülüyor). Siyah beyaz Tolga Güleç yazan nargilelerim var. Ve tabii ki pek çok kişinin bildiği üzere Beşiktaş da benim için çok büyük bir tutku.
● Seri katilden sonra canlandırmayı istediğiniz bir
rol var mı?
Hiç düşünmedim.
Mesela flashback’te Neşet’in annesini, Adil Topal’ın boğduğunu görüyoruz ve o
da bunun travmasıyla büyüyor. Bu yüzden herhalde bundan sonra canlandırmak
isteyebileceğim rol anne ve babasını öldüren bir çocuk olur. O da Neşet’in bir
üst versiyonu olduğu için.
● Peki, böyle bir rol gelse oynar mısınız? Bu tür
hassas karakterleri canlandırmak istemeyenler çıkabiliyor.
Oynarım, dizi bu
sonuçta. Fakat böyle bir senaryo gelirse tecavüz etmek istemem. Bir de dizi de
olsa kadına şiddet uygulamaya karşıyım. Onların dışında oynarım.
● Uzun vadeli hedefleriniz var mı?
Hayallerimin tam
ortasındayım ama yarın ne gösterir bilmiyorum. İsterim tabii yabancı filmde iyi
bir rol almayı. İtalya’da Ferzan Özpetek’le çalışmayı çok isterim. Fransa veya
İran Sineması’nda sivrilebilmek de çok güzel olur.
"Zeynep Günay Tan benim ilk öğretmenimdir."
● ‘Poyraz Karayel’de kendinizi eleştirdiğiniz bir
sahne oldu mu?
Ben her sahneyi
beğenmem. ‘’Keşke şöyle yapsaydım’’ derim. Yoksa gelişemezsiniz zaten. Bir de
Başak burcuyum, haliyle mükemmeliyetçilik de var. Kolay kolay memnun
kalamıyorum.
● Neşet’e final yazsanız nasıl bir son olurdu?
Ölmesin
(gülüyor). İnşallah seneye de devam etsin. Tutmuş bir iş, stresi yok, mutluluğu
var. Fakat yeni bir işe başladığınızda üç bölüm sonra biterse düşüncesi oluyor.
Mesela şu an reytinglere bakmıyorum. ‘Öyle Bir Geçer Zaman Ki’ dönemini
yaşıyorum. O zaman da bakmazdım, çünkü birinciydik hep. Şimdi de mutlaka ilk
beşe giriyoruz. Kanalın en çok izlenen projesi zaten ‘Hayat Şarkısı’yla
birlikte. İşleyen dükkan kapansın istemem. Gelecek yılı düşünürsek güzel bitsin
isterim. Neşet tüm aileyle sarılsın, hatalarını anlasın. Mutlu sonları
seviyorum ben.
● Yönetmen, senarist ve kadın partneri siz
seçiyorsunuz bir sonraki işinizin. Ortaya nasıl bir kadro çıkardı?
Çok şanslıyım,
çok büyük isimlerle çalıştım. Ayça Bingöl, Fikret Kuşkan, Erkan Petekkaya,
Şebnem Sönmez, Meral Çetinkaya, Hüseyin Avni Danyal... Hepsiyle oynadım. Fakat
mesela Şener Şen ve Haluk Bilginer’le oynamak isterdim. Rahmetli Kemal Sunal’la
karşılıklı bir filmde fonda martı olmak güzel olurdu. Uğur Yücel’in yönettiği
bir filmde oynamak beni çok mutlu eder. Hatta keşke o da oynasa.
Onun dışında
gerçekten şanslıyım. Okuldan mezun olduktan sonra askerliğimi Erzincan’da
yaptım. Kısa dönemdi. ‘Öyle Bir Geçer Zaman Ki’, Ağustos’ta başlayacaktı ama
haberim yok. Erzincan’dan İzmir’e döndükten bir hafta sonra beni Mine Güler
aradı. O dönem de Şehir ve Devlet Tiyatroları’nın sınavlarına hazırlanıyorum. Doğuya
gidip tayinimi beklerim diye düşünüyorum. ‘Öyle Bir Geçer Zaman Ki’yi ve sekiz
aydır Ahmet karakterini aradıklarını söyledi. İstanbul’a gittim ve görüştüğümüz
günün akşamı Deniz Koloş beni arayıp ‘’Saçını sakalını kesme, pazartesi okuma
provası var’’ dedi. İşte, bekliyor bir yerde galiba.
● Son olarak tüm bu saydığınız isimler arasında size kattıkları
açısından en unutulmazı hangisiydi? İlk aklınıza gelen nedir?
Hiçbirini atlamak
istemem, siz böyle sorunca gerildim birden. Çünkü birini atlarsam çok ayıp
olur. Fakat aklıma ilk gelen Erkan Petekkaya. Ondan kamera tekniğini öğrendim.
Erkan Abi’yle ilk sahnemi hatırlıyorum, beşinci bölümdü. Kameranın net olmadığı
söylendi ve bunun üzerine Erkan Abi bir adım öne attı. Neti kendi ayarladığını
gördüm o an. Bu ondan öğrendiklerimden sadece biri. Canımdır, her zaman görüşür
ve hâlâ gidip sarılır öperim. Sete nasıl hazırlandığını, teksti nasıl
kurcaladığını, repliklerin nasıl söylenmesi gerektiğini, kamerada nasıl
gözüktüğü ve çok plan çıkarmamak için tek bir noktaya bakarak oynandığını ondan
öğrendim. Bu da bana ve tabii ki sete hep zaman kazandırdı. Haddim olmasa da
karşı tarafa eğer daha az tecrübeliyse oyun vermeyi ve oynatmayı öğrendim.
Fikret Kuşkan’dan da buna yakın çok şey öğrenmişimdir.
Fotoğraflar: Emre Yunusoğlu
Mekân: Club Quartier