Bir gazeteci için
en önemli unsur başlıktır. O tek cümle, aslında okuyacağınız tüm röportajın
özetidir, ana damarlarından biridir. Bu nedenle de gazetecinin en büyük "çakallığı" karşısındaki sorularını yanıtlarken "Aha! İşte, başlık
çıktı" arayışına girmesidir. Tolga Güleç röportajının da pek çok ana damarı
var. Ancak en son verdiği ve "Seri katili oynamak istiyorum" cümlesinin başlığa taşındığı röportajdan sadece bir iki ay sonra ‘Poyraz Karayel’in
‘sempatik psikopat’ı Neşet olarak ekranlarda arz-ı endam etmeye başladı. Bu
nedenle röportajın ana damarını kesip içinden geçen bir isteği başlığa taşımak
daha samimi geldi. Kim bilir, belki gelecek yıl beyazperdede Uğur Yücel’in
yönettiği ve aynı zamanda rol aldığı bir filmde Güleç’i izleme şansı buluruz.
Kendisiyle Moda’nın
belki de en sessiz ve huzurlu noktalarından Club Quartier’de buluştuk. Röportaja
başlar başlamaz gemileri yakarak "Açıkçası Neşet karakteri için adınızı
duyduğumda bir alaka kuramadım’’ dediğimde gülümseyerek "Merak etmeyin, bende
de aynı durum söz konusuydu’’ şeklinde karşılık verdi. Fakat diziye dâhil
olduğu ilk bölümden itibaren kelimenin tam anlamıyla bana sözlerimi yutturdu.
O da her ne kadar kendisi için "acaba?’’ diye düşünse de, o kadar kendinden
emin bir şekilde Neşet kostümünü üzerine geçirmiş ki karakterden bahsederken
yer yer mimik ve jestleriyle bu anti kahramana doğru yönelen ancak ani ters
köşe yapmayı seven Neşet’e selam çakmadan edemedi.
Neşet adının geçtiği her an
gözlerinde karakterin parıltısını taşıyan Güleç ile, laf lafı açıp da tiyatroya,
okul yıllarına gelindiğinde ise Türk kahvesinin eşlik ettiği sohbetin dibine
vurduk tabir-i caiz ise. Sıra fotoğraf çekimine geldiğinde her ne kadar "Fotoğrafta çok
iyi değilim, daha doğrusu objektife bakarak poz vermede’’ dese de sanki daha
birkaç gün önce bir çekimdeymiş gibi rahattı. Tabii Emre Yunusoğlu da her
zamanki gibi harika kareler yakaladı. Tam bu noktada aranızdan çekileyim ve sizi Tolga Güleç röportajı ile baş başa bırakayım, buyurun!
Tolga Güleç'in bir dönem en çok izlediği dizi Dexter ^^
● Dürüst olacağım; Neşet karakteri olarak adınızı
ilk duyduğumda “Ne alaka?” dedim.
(Gülüyor). Bir
“acaba” dediniz, değil mi? Açıkçası menajerimle birlikte benim de ilk başta
şüphelerimiz vardı. Fakat Neşet rolünü resmen çağırmışım. 1.5-2 ay önce
verdiğim bir röportajda başlığa şu cümleyi taşımışlardı: “Seri katili oynamak
istiyorum.” Onun üzerine ‘Poyraz Karayel’ geldi. 49’uncu bölümde kadroya dâhil
oldum ve en son 57’nci bölüm yayınlandı. Aslında iki ay önce Abdullah Oğuz’un
yapımcılığındaki, Kanal D’de yayınlanacak olan ve ‘Kanıt’ın spin-off’u
diyebileceğimiz ‘Kanıt: Ateş Üstünde’ adlı dizi için görüşüyorduk. Fakat o
sıralarda beni ‘Poyraz Karayel’in uygulayıcı yapımcısı Ahmet Bircan aradı ve
Neşet rolü için beni düşündüklerini söyledi. Toplantıya gittik ve ertesi sabah
setteydim.
● Resmen çağırmışsınız rolü. Peki, diziyi izliyor
muydunuz?
Hiç kaçırmadan
izlediğim tek Türk dizisiydi. Umarım seneye de devam ederiz. Hepimizin çok
severek yaptığı bir iş ‘Poyraz Karayel’.
● “Devam etsek” dediğinize göre Neşet’in sonuna daha
var galiba. Çevresindekilere çektirmeye devam edecek bu durumda.
Çektirsin de
(gülüyor). Zekâsı ve o çektirmeleri hoşuma gidiyor. Neşet, kötü bir adam değil
hatta anti kahramana yakın. İzleyicinin 56’ncı bölümde Neşet’in durumuna
güldüğünü düşünüyorum. Bana çok komik ve zeki geliyor. Her taşın altından bir
şey çıkarabiliyor.
● Peki, toplantı akşamının ertesi sabah sette
olduğunuzu söylediniz. Hiç karakter üzerine detaylı konuşma şansınız olmadı mı?
Çağrı’yla (Vila
Lostuvalı) buluştuk o akşam. Ethem’le (Özışık) birlikte tüm senaryo ekibi de
vardı. Çağrı tam karşımda oturuyordu ve beni bir süre süzdü. Tipi nasıl değiştirebileceklerini
düşündüler. Psikopat ve aynı zamanda bir seri katil diye 3 numara kafa olsun
istemediler. Gayet cool ve yakışıklı bir adam haline getirip Poyraz’ın
karşısına rakip olarak gelmesini istediler. Saçıma ufak dokunuşlarla
modernleştirip bu şekilde adapte etmeye çalıştılar. Ertesi gün sette hiç
yabancılık çektirmediler. Zaten Celil (Nalçakan) ve Ali’yle (İl) Beşiktaş
Çarşı’dan ötürü çok eski arkadaşlarız. Diğer ekip de beni yeni gelmişim gibi
karşılamadılar. İlk sahnemi çekerken çok heyecanlandım. Fakat o andan sonra
alkışlayıp tebrik ettiler beni ‘hoşgeldin’ olarak.
● Ataerkil bir dünyanın dümeninde Çağrı gibi güçlü
bir kadın yönetmen var. Onunla iletişiminiz nasıl bu açıdan?
Dokuz haftadır
setteyim. Çok özel şeyler yaşadık Çağrı’yla. Özellikle hazırlanmam açısından
ilk iki bölüm benimle çok ilgilendi. Ben de ileride film çekmek isteyen biri
olarak hep çalıştığım yönetmenlerin kadrajlarıyla ilgilenirim. Fakat Çağrı’da
ayrı bir dünya var. "Tek planda çeken yönetmen gerçek yönetmendir’’ diye bir olgu
vardır. Pek çok dünyaca ünlü yönetmen de bunu söyler. Çağrı da o kadar güzel
tek plan çekimlere imza atıyor ki bunu anlatmam imkansız. İlk bölümlerde
hayranlıkla izlemiştim, şimdi alıştım. Çok profesyonel ve zekice bir reji
anlayışına sahip.
‘Poyraz Karayel’e başlayalı henüz iki hafta olmamıştı ve
sette kendimle ilgili yaşadığım bir durumdan dolayı çok canım sıkılmıştı. Biz
oyuncular manyağızdır, akıl sır erdiremezsiniz. Akıllı olsak bu işi yapıyor
olmayız zaten. O nedenle ben kendi dünyama çekildiğimde kafayı yerim. Rolden
çıkmaktan bahsetmiyorum bile, çok saçma bir harekettir. İşte tam da böyle bir
anımda yanıma gelip sarıldı ve beni hüngür hüngür ağlattı. Benimle ilgilenen
yönetmenin deyim yerindeyse iki kat hastası olurum, beni motive eder ve ben de benimle
çalışma şevkini sağlamak için her şeyi yaparım. Kendimi daha rahat hissederim,
hareketlerimi daha çok büyütürüm. Neşet’i Neşet yaptıran kadın da odur, o
planlarıdır.
O, gerçek bir hayvan dostu.. ● Çağrı’dan önce de ‘Öyle Bir Geçer Zaman Ki’de
Zeynep Günay Tan ile çalışmıştınız. O, nasıl bir bakış açısına sahipti?
Evet, o da çok
şey öğretmiştir bana. Benim ilk öğretmenimdir. Profesyonel anlamda ilk
uzun
işimin yönetmeni, dile kolay 120 bölüm çektik. Yakın plan çekilmediği
zaman
ciyak ciyak bağırıyordum, yakınlarım çekilirken sesim kısık oynuyordum.
Bu tür
şeyleri bilmiyordum tabii o dönem. Yeni mezun olup gelmiştim İzmir’den.
Ve
bomba gibi düşen bir işin ortasında kendimi bulmuştum. Çok zor bir
setti, çok
disiplinliydi. Mesela Berrin karakterine "Berrin bunu yapmana gerek
yok’’
dediğimde doğrusunu söyleyene kadar çekerdik ve doğrusu da "Berrin bunu
yapmana lüzum yok"tu (gülüyor). Sette ağladığımızı bilirim birkaç
oyuncu. "Biz bu işi yapamıyoruz, bizden oyuncu olmaz’’ derdik. Şimdiyse
deyim
yerindeyse onun cebinden yiyoruz.
Tabii ki bir eğitim aldık, oyunculuk
geçmişimiz oldu. Fakat ‘Öyle Bir Geçer Zaman Ki’ en büyük okuldur. Sonra Show
TV’de ‘Adını Kalbime Yazdım’ adlı bir iş yaptım, Metin Balekoğlu’yla çalıştım.
Sonraysa Fikret Kuşkan gibi bir ustayla çalışma şansı yakaladım ‘Hayat Ağacı’
dizisinde. Onur Saylak gibi muhteşem bir arkadaşa sahip oldum. Daha sonra da
‘Son Çıkış’ adlı dizide rol aldım. 17 bölüm sürdü ve ben de 13’üncü bölümde
ayrıldım. Kötü bir anı oldu benim için. Herkesin bence böyle bir deneyimi
olmalı. Şimdiyse ‘Poyraz Karayel’ ile birlikte resmen eşekten inip ata bindim.
Öyle güzel bir set ki dört tane kamera çalışıyor aynı anda. 20 sayfalık işi neredeyse
bir saatte bitiriyorlar.
● Neşet karakterine baktığımda fazlasıyla Macit
Koper mimik ve jestleri görüyorum. Kendisini ekstra bir gözlemleme durumu oldu
mu?
Kesinlikle evet,
kendisini ekstradan izledim. Bahsettiğiniz durum özellikle istenen bir şeydi.
Konuşmalar, nefes alıp vermeleri vb. detaylar Neşet’te de olsun istendi. Zaten
‘Poyraz Karayel’i müptela bir şekilde izlediğim için bu unsurlar zor olmadı.
Bence bu bir Türk dizisi değil, Hollywood’da yayınlansa ‘’Testere 8’i çekiyor
muyuz?’’ derler. O kafada bir iş. ‘Dexter’ı çok izledim bu süreçte. Ryan
Gosling’in büyük bir hayranıyım. Onun ‘Babadan Oğula’ filmini özellikle
izledim. Bakıldığında Türkiye’de böyle bir rol yapılmadı ve ben ilk olmak
istiyordum. Hem soğukkanlılıkla cinayet işleyebilen hem de istediği kadını elde
etmek için her türlü "çakallıklara’’ başvuran ve bunu güç gösterisi değil de,
zekasıyla yapan bir adamı oynamak istiyordum. Bazı oyunları tabii kendimiz
katıyoruz. Dört bölüm önce tuvalette bir adamı telle boğdum. O adam yere düştü
ve elimde peçete kaldı. Ben de onu ne yapsam diye düşünürken adamın burnunu
silip tiksinç bir hareket yaptım. İşte bu tür doneler hoşuma gidiyor. Bana bu
alan sağlanırsa ve sağlanmaya devam ederse kim bilir daha neler çıkar? Bu arada
Ethem’in ellerine sağlık, mükemmel yazıyor.
● Neşet’in gelişiyle birlikte her ne kadar ‘Poyraz
Karayel’ izleyicinin kalbinde yeri baki olsa da Sefer’in ölümü de unutuldu
resmen.
Evet, ben de bu
yönde yorumlar alıyorum. Fakat Görkem’in (Kanbolat Arslan) yerini asla
dolduramam. Diziden önce de tanıyordum onu, o da Beşiktaşlı arkadaşlarımdan.
Sefer karakteri öldükten sonra birini eklemek zorundalardı. O da Neşet
karakteri oldu ve güzel de oldu. Instagram’a Neşet’in fotoğrafını koyduğumda "senden nefret edemeyiz’’ diyorlar. Sevimli psikopat olarak görülüyor. Mesela
üç dört bölüm önce bu adam neden bu aileye bu kadar düşman veya Ayşegül’ü neden
bu kadar çok seviyor diye düşünüyordum. Fakat üç bölüm önce öğrendik. Neşet’in,
Ayşegül’ün bebeğini aldıkları sırada onu izlediği anı gördük. Çocuğunu
verebilecek kadar Poyraz’ı seven bir kadın var karşısında ve bu nedenle de Neşet,
Ayşegül’e büyük hayranlık besliyor. Sonra Ayşegül uyurken onun başına gelip
‘’Beni de sev Ayşegül, ben orada seni izledim’’ diyor. Poyraz’ın âşık olduğu
kadını hep merak ettim deyip flashback’i veriyorlar. Yeni soru işaretleri
çıkarken eskileri de yavaş yavaş siliniyor.
● Sizin de dediğiniz gibi Neşet katmanlara ayırıp
inceleyebileceğimiz bir karakter. Peki, bu alt metinleri nasıl yorumlarsınız?
Devamını
bilmeyerek oynamak bizim için artıdır daima. Mesela yeni senaryo 10 dakika önce
geldi. Ben konservatuarı altı yılda bitirdim çünkü çok kafa yoran bir
manyaktım. Kuramsal derslerden kalıyordum. ‘’Beni bu yıl bırakın, ben bu dersi
anlamadım’’ diyordum. Fakat sahne derslerinden hep geçerdim. Anlatım şeklinden
kaynaklı Shakespeare tiyatrosu, Antik Çağ tiyatrosu vb. konularda sıkıntılıydım.
Ay muhabbet güzel oldu, bir kahve daha alayım (gülüyor).
‘Poyraz
Karayel’de bana ilk başta Neşet karakter analizi geldi. Kimlerin ölebileceği,
kimlerin kalacağı ve sezon sonuna kadar neler olacağına dair doneler vardı. Ama
ben onu unuttum mesela. Genel hikâyeyi öğrenirsem ona göre oynamaya çalışıp
kurnazlık yaparım. Her oyuncu yapar. Fakat Neşet karakter analizi dışında o
kadar çok olay gelişti ki o da benim için sürpriz olarak devam ediyor. Oyunculukta
da insanın kendisine sorduğu sorular vardır. Biz buna ‘5N 1K’ soruları diyoruz.
“Ne, ne zaman, nerede, nasıl, neden, kim”. Bu soruları sormadan karaktere doğru
yaklaşamazsınız.
Yazı devam ediyor...