Düşen bir çığda hiçbir kar tanesi kendisini olup bitenden sorumlu tutmaz.
Oscar Wilde
Asıl meseleye gelmek istiyorum. Serdar’ın ölümü ve sonrasında gelişen olaylar üzerine fazla fazla konuşmayı düşünmüyorum. Aşk101 zamanında Burcu ve Kemal’in arka planda kalmasından dolayı Sema Ergenekon, Rekabet kod adı ile yola çıktığı hikâyesinin kahramanlarını canlandırması için Pınar Deniz ve Kaan Urgancıoğlu ile anlaşmıştı. Sonra Rekabet rafa kalktı. Tekrar hayata geçerken Yargı olarak izleyicilere sunuldu. Çok da iyi düşünerek bizlere iki oyuncuyu tekrardan izleyebilme keyfi vermişti. Oyuncular arasındaki uyum ve sıcaklık beyaz camdan izleyiciye kadar geçti. Ardından reklam filmleri ve röportajlarla adeta parladılar.
Sema Ergenekon’a sitemim var. Bölüm içinde neredeyse IlCey’e bir sahne yazılıyor. O tek sahneyi de bölümden birkaç saat önce Kanal D ön izleme adı altında yayımlıyor. Kısaca ağzımıza bir parmak bal çalıyorlar. Sonra bir bakıyorum ki bölümde o sahneden başka IlCey sahnesi olmuyor. Hani Sema Ergenekon, BurKem’li sahnelerin az olmasından yakındığı için Pınar Deniz ile Kaan Urgancıoğlu’nu bu rollere uygun görmüştü? Hem bu şekilde demeç verip hem de IlCey’i geri plana atmış olması bana fazlasıyla ironik geliyor. Açıkçası Yargı’da artık başrolleri de karıştırmaya başladım. Başrol kadın ve erkek oyuncular büyük olasılıkla değişmiş olmalı. Peki, böyle bir kanıya nereden vardım? Tabii ki bu bölüm bolca Derya ile Pars sahneleri izlememizden yola çıkarak söylüyorum. Bu nedenle Sema Ergenekon ve yazar ekibine oldukça sitemliyim. Pars ve Derya’ya gani gani sahneler yazarken tasarladıkları düşünceyi ciddi anlamda kavrama çalışıyorum.
Arda’nın dosyasının ortaya çıkmasıyla dosya savcısı olarak Derya’nın atanmasına içten içe sevinmiştim. Çünkü bu defa Ceylin ile Derya bir dosyada karşı karşıya olacaklardı. Arkadaşlıkları sınava tâbi tutulacaktı. Büyük bir iştahla beklentiye girmiştim. İlerleyen dakikalarda Derya’dan gol yiyeceğimi bilmeden Twitter’a Derya – Ceylin inatlaşmasıyla ilgili bir Tweet attım. Linç yemem de gecikmedi. Maalesef Derya – Ceylin çatışması beklediğim kadar sağlam atılmamıştı. Maşallah dediğim üç gün yaşamıyor. Derya’yı tam kabullenmeye başlayacağım, derken fena gol yedim. Derya, Ceylin’e “Elma ile armudu karıştırmayalım,” derken arada bağlantı koptu herhâlde. Zira elma ile armudu karıştıran tek kişi burada Derya oldu. Derya’nın ilk defa dosyaya baktığına şahit olmuyoruz. Şüphelinin avukatı olarak karşısında Ceylin olduğu için mertliği elden bırakmak istemiyor. Ceylin’le evde konuşmak istemesi her şeyin üzerine tüy dikti. Hiçbir şekilde evine çağırmaması ve Ceylin’le dosya hakkında konuşmaması gerekiyordu. Elma ile armut burada karıştı. Etik olarak uygun değil. Hangi akla hizmet bu şekilde sahne yazdıklarını anlamıyorum. İki kadın çatışmasını izlettirmek istiyorlarsa bunu başka bir dille aktarabilirlerdi.

Ceylin ısrarla sonra konuşalım, diyorken Derya evde konuşmak istedi. Hayır, Ceylin’in neden celladı olacak? Dosyada önüne geçmesini niye bu kadar dert yaptı? Biri avukat diğeri Cumhuriyet Savcısı. Tabii ki müvekkilini savunacak. Derya da dosyayı savunacak. Her ikisi de aynı sıralardan geçse de yolları ikisini bambaşka bir yöne çevirdi. Görev ve etkileri bambaşkayken böyle bir çatışmaya girmeye ne gerek var? Derya madem mesleğine bu kadar sağlam bağlı biriydi niye evde konuşuyor? Bakın, bu konuşma şikâyet edildiğinde memuriyeti yakacak sonuçları doğurabilir. Ceylin art niyetli olmadığı için mesele uzamaz. Ancak, Derya’nın fikri de zikri de kartları açtı. Bu tavrı dosya kapanana kadar epey baş ağrıtacak gibi geliyor.

Bölüm içinde rahatsız olduğum başka bir konu ise Görkem. Bir kere Görkem’i oynayan çocuk oyuncuyu tebrik ederim. Elinden geldiğince rolünü güzel canlandırıyor. Ancak, bu konuda Yargı Melekleri’nin dersine daha iyi çalışmasını beklerdim. Çalışmaya vakitleri yoksa da konu hakkındaki detayları birebir yaşayan ebeveynlerden yardım alabilirlerdi. Hemen kendilerine isim de söyleyebilirim. Bu konuda Avukat Sedef Erken seve seve Sema Ergenekon’a yardım ederdi. İlmek ilmek detayları ve değinmesi gereken uç noktaları paylaşırdı. Maalesef ki Görkem’in hassasiyetini ifade etmekte sınıfta kaldılar. Görkem, Metin’le girdiği zücaciyedeki biblo ve masklardan aşırı uyarıldığı için öfke nöbet geçiriyor. Senaristlerin bu sahneyi tasarlarken otizm nöbeti geçiren birine şahit olduklarını hiç sanmıyorum. Eğer böyle bir nöbete şahit olsalardı sahneyi farklı bir şekilde yorumlarlardı. Hayatımda birçok kez otizm öfke nöbetine şahit oldum. Bu kadar basitçe anlatılıp geçmesine şaşırdım. Çoğu zaman öfke nöbeti geçiren birey, hareketlerini fark etmez ve hem kendine hem de çevreye karşı zarar verici eylemlerde bulunur. İnanın bu nöbetler izlediğimiz sahnedeki gibi hiç hafif değildir. Öyle Metin’in yaptığı gibi kalk gidelim şeklinde sonuç bulmaz. Lütfen sahneleri yazarken bu nüanslara önemle dikkat edilsin. Bilinmiyorsa alanında uzman veya bu konuda deneyimi olan kişilere fikir danışsınlar.

Ayrıca, Görkem korktuktan sonra kendini geri çekiyor ve sırt üstü düşüyor. Sırt üstü düşen birinin alnından yara aldığını da ilk kez burada görüyorum. Sahnelerdeki ikinci sınıf senaryo hatalarını günlük diziler dahi artık yapmıyor. “Her şerde bir hayır vardır,” derler. Görkem’in başından yara alması da Görkem’le ilgili gerçeklerin yavaş yavaş ortaya çıkmasına sebep oldu. Metin, Görkem’i hastaneye götürünce annesi olarak bildikleri Ayten Hanım’ın aslında annesi olmadığını öğrendi. Bunu izleyici biliyordu, fakat karakterlerin öğrenmesi biraz zaman almıştı. Nitekim de beklenen o zaman geldi. Fazla sürmeden Merdan’ın Görkem’i evlatlık aldığını da öğrenmiş oluruz.

İyilikten güzellikten bahsederek yazıyı sonlandırmak istiyorum. Bölümdeki tek IlCey sahnesi tüm kalpleri kanatlandırdı. Ama öyle bir detay vardı ki esas o sahnede tüm sinirlerim gevşedi. Ceylin ve Ilgaz sabah, kahvaltı sofrasını toplarken aralarında geçen o küçük diyalog beni bambaşka diyarlara sürükledi. Ilgaz tabakları kaldırırken sanıyorum ki pekmezdi. Bir kaşık aldıktan sonra bir kaşık da Ceylin’e veriyor. O an Ceylin’in irkilmesi ve aralarındaki o uyum beni heyecanlandırmaya yetti. Aralarında geçen bu diyalogun senaryoda yazdığını düşünmüyorum. Pınar Deniz ve Kaan Urgancıoğlu’nun sahneyi prova ederken aralarında geliştirdikleri bir doğaçlama olarak çıktığını düşünmekteyim. Bir evi paylaşan iki sevgilinin doğallığında ve gayriihtiyari bir şekilde gelişmiş gibiydi. Bu sahneyle bir kez daha kalbimi çaldılar. Sanırım bölüme dair beni iyi hissettiren tek sahneydi, diye bilirim.
Bölümde emeği geçen herkesin eline ve yüreğine sağlık!
Mortis