Ayna ayna, söyle bana! Benden daha odunu var mı dünyada?
Oysaki Ferhat "Boşanalım" dediğinde, Aslı biraz duraksayarak, yutkunarak da olsa "Bence de" demişti ve fragmanların bana düşündürdüklerine rağmen ben yine de umutlanmıştım hikâyenin geleceği adına. Geçen hafta, bölüm boyunca Ferhat'tan kaçan ve kendine sığınacak yer arayan bir Aslı izlemiştik. Nihayetinde Ferhat, böyle olacağına boşanalım, hem sen rahat et, hem de benim karanlığım sana daha fazla bulaşmasın diye düşünerek, "Boşanalım" demişti. Ferhat az konuşan ve özellikle duygusal anlarda konuşmak için hep yanlış sözcükleri ve ifadeleri seçen bir adam. Cümlelerini öyle bir sıraladı ve bunları sıralamak için öyle yanlış bir zamanı seçti ki, karşısında her zamanki Aslı'yı değil, yorgun ve pes etmiş bir Aslı buldu.
 
Aslı, Ferhat'ın sözlerindeki doğruları ve yanlışları ayırt etmişti ama hem dermanı yoktu bunları anlatmaya, hem de Ferhat anlamayacağı için değil, anlamak ve görmek istemediği için umudu tükenmişti. Ferhat da ansızın ilk gün gördüğü adama dönüşünce ve her karşılaşmalarında odundan da odun olmaya harcayınca bütün enerjisini, Aslı pes etmekle doğruyu yaptığını düşündü. Ve bunun için Aslı'yı suçlayamayız.
 
Ferhat'ın hak ettiklerini Yiğit söyledi. Üstelik o da öfkelendiği halde doğrudan şaşmadı. Söylemesi gerekenden fazlasını söylemedi, olanları çarpıtmadı. Kendi yaşadıklarını, zamanında abisine söyleyemediklerini de sözlerine eklediği için öfkeliydi, ama sözünü söylerken kimseye haksızlık etmedi. Bence Ferhat da çok iyi biliyordu Yiğit'in haklı olduğunu ama kabul etmek işine gelmiyordu.
 
Ferhat bizim gördüklerimizi göremeyen, kendisine anlatılanları çözemeyen, etrafında olup biteni anlamlandıramayan bir adam değil. İlişkiler konusunda çokça acemi, kendisiyle sorunları çok büyük ve ne yapacağını bilmeyen herkes kadar da değişimden korkuyor. Bütün bunları mantığa büründürmeye kalkıştığında da kırıp döküyor etrafını. Bunu Aslı da görüyor, biliyor ama şu ara Ferhat'la uğraşacak hali yok.
 

Bebeğimiz mi?!

Benim Aslı ile sıkıntım da tam burada başlıyor. Aslı Ferhat'tan umutsuz değil, tünelin sonundaki ışığı gördü. Ferhat'ın nasıl yalpaladığını biliyor, dilini bilmediği bir ülkede kaybolduğunu ve ses çıkarmaya cesaretinin olmadığını biliyor. Bir şeyler yapmak zorunda hissettiğinde Ferhat'ın kendini korumaya alacağını ve köşesine çekilince de can yakmak pahasına pençelerini çıkaracağını biliyor. Yine de Ferhat'ın ağzından "Gitme", "Yapma" gibi sözler duymaya çalışıyor, bunun için kendini de onu da yıpratıyor. Aşkı, birlikte yürüme ihtimalini, umudunu buralarda arıyor olması beni hem üzüyor hem de kızdırıyor. Aldıramadığı bebeği Aslı'yı daha duygusal, daha kırılgan yapmaz umarım.
 
Aslı'ya kızıyor olmam, aynı anda Ferhat'a da kızmama engel değil. Ferhat bu hafta odunlukta yeni çığırlar aştı, onun o az ve ters konuşan hallerini, kaba ama zekice laf sokmalarını sevenlere bile "yuh" dedirtti. Aklından ilk geçeni ya da kalbinin ona fısıldadığını yüksek sesle dile getirmek değil onun yaptığı, bunların sahici düşünceleri olmadığını bilecek kadar tanıdık onu. Ama bunu bilmek onu mazur görmemizi sağlamıyor. Bu cümleleri bile isteye söylediğini, can yakmaya kastettiğini görüyoruz, bunun altında Ferhat'ın çektiği acının büyüklüğünü de biliyoruz ve tam da bu yüzden kızıyoruz ona. Sevdikleri için gözünü kırpmadan canını verebilecek olan adam, acı çekmekten, değişmekten korktuğu için canını yakıyor sevdiklerinin, hem de bile bile. Buradaki çelişkiyi ne zaman göreceksin Ferhat Aslan?
 

Şu adamı ne hale getirdin, eserinle övünebilirsin Ferhat Aslan.

Necdet Aslan'ı gördüğü, tokat üstüne tokat yediği rüyasında bazı şeyler çok netti. Babası bu kez lafı hiç dolandırmadan, "Gururun aşkından, verdiğin sözlerden daha mı büyük" diye sordu, içinde bulunduğu yangına odun atanın bizzat kendisi olduğunu haykırdı yüzüne. O boş sandığı kırıp ateşe atmadan, gururunu, korkularını, kibrini yakıp kül etmeden kurtulamayacağını da söyleyerek her zamanki yol göstericiliğini de yaptı. Bakalım Ferhat babasının sözünü dinleyecek mi?
 
Ayrılık görmeyi severim, severek ayrılanların acısını izlemeyi severim, o acıdan kendilerine nasıl bir yol çizeceklerini, o acıdan nasıl dersler alacaklarını ve acının onları nasıl insanlara dönüştüreceğini merak ederim. Çiftlerin uzak kalışından doğan hikâyeleri, aşkın çeşitli şekillerde sınanmasını, ama yine de her şeyin "onu" hatırlatmasını, herkesin "onunla" kıyaslanmasını görmek isterim. Acıda ne kadar derine inilirse, sorgular ne kadar uzağa varırsa kavuşmaların o denli coşkulu ve unutulmaz olacağını bilir, ayrılıkla, özlemle sınanan aşkların daha da güçleneceğine inanırım.
 
Fakat biz öyle bir ayrılık izlemekteyiz ki bu saydıklarımın biri bile yok içinde. Buyrun, ben size bir liste verdim, buradan seçip seçip kullanın, bunun da dışına çıkmayın demeye çalışmıyorum elbette. Ama sormadan da edemiyorum, nasıl bir ayrılık bu? Aslı ile Ferhat bile bile birbirlerinin canını acıtmaktan başka ne yapıyorlar ve bununla nereye varabilirler? Bir yere varamayacakları için gelmedi mi zaten başımıza bu hamilelik hikâyesi? Tekrar soruyorum: Böyle mi olacaktı?
 
"Ben de kendi evladımın ateşine odun topluyorum" diyerek kürtaj meselesine atıf yapmıştı bence Necdet Aslan. Kürtaja karşı değilim ama Hem Aslı hem de Ferhat aslında bu bebeği çok istiyorlar, bu belli, bu nedenle bebeğin kuru bir barışmaya değil de iki tarafın da gururunu ve öfkesini yenmesine sebep olmasını diliyorum.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER