Yiğit'in
rüyasıyla ilgili dikkatimi çeken bir diğer nokta, "Ben yem versem ne,
vermesem ne, o gider, toprağı eşeler, bir solucan bulur." cümlesi. Burada
Yeter'i ezmemiş, üste çıkmamış, yaptıklarını onun boynuna borç etmemiş, sadece
ve sadece sevgi vermiş bir adam gördüm ben. "Ben olmasaydım, Yeter'le
evlenmeseydim bile Yeter çocuğunu besleyip büyütmenin bir yolunu bulurdu,"
dedi sanki bu cümle ile.
Aslı'nın
mide bulantıları devam ediyor, bu da ben ve benim gibileri tedirgin etmeye
devam ediyor. Şu kaosun içine bir bebeğin gelme ihtimalinin ürkütücülüğü bir
yana; 30 yaşını aşmış insanların korunma yöntemlerini biliyor ve uyguluyor
olmalarını diliyor, eğer bir gün bebek sahibi olacaklarsa bunu planlayarak
yapmalarını bekliyoruz. Bence haklıyız.
Cüneyt'in
hem eve hem de Ferhat ve Aslı'nın üzerine eşzamanlı olarak adam salmasını
anlayamadım. Zaten Cüneyt'in yaptıklarının büyük çoğunluğunu anlamıyorum.
Silahlı adamlarla dolu bir eve yalnızca iki kişinin, birkaç ufak silahla
saldırmasındaki tuhaflığa ne demeli? Yerli dizi evreninde ne baskınlar, ne ev
taramalar gördük biz, taş taş üstünde kalmadı. Öyle olsaydı demiyorum ama, bu
neydi ve Cüneyt'in kendi kumaşından seçtiği o iki beceriksiz hem Abidin'i hem
de Dilsiz'i yaralamayı nasıl becerdi?
Ev
taranırken Vildan, bebeği düşünüp direkt Gülsüm'ün yanına koştuğuna göre,
haftalardır gıyabında bile konuşulmayan Özge'nin evde olmadığını düşünebiliriz.
O yaşta bir çocuk yatılı okula da verilemeyeceğine göre acaba Özge nerede?
Bu hafta,
Yiğit'in evinin önünde Ferhat'la Yiğit'i fotoğraflayan ojeli eller gördük.
Cem'i öldüren palyaço ile Aslı'nın evinde dolaşanın aynı kişi olduğundan ve o
kişinin kadın olduğundan hepimiz emin gibiydik, kadın olduğundan emin olduk.
Ama kim olduğu konusunda benim bir tahminim yok, tek bildiğim, Aslı'nın
ailesinden biri olmasını kesinlikle istemediğim.
İdil
Handan'a benzemeye başladığından beri Vildan da daha şüpheci oldu. Annesiyle
İdil'in bütün konuşmalarını manidar bakışlar atarak izliyor, ortama Cüneyt de
girince kahkahalara sebep olan laflar ediyor.
Adım adım büyüyen bir karakter oluyor Vildan, severek izliyoruz.

Baştan beri
severek izlediğim kişi ise elbette Suna. O konuşurken serin bir rüzgâr esiyor
saçlarımın arasından, ben dökülen sonbahar yapraklarını izlerken kahvemi
yudumluyorum, sevdiğim bir şarkı çalıyor fonda... Öyle bir etkisi var üzerimde.
Bazen tebessümle, bazen gözyaşıyla izliyorum ama her sahnesinde aklımdan geçen
şey, Suna'yla tanışsam, oturup uzun uzun konuşsam düşüncesi oluyor. Hani bazen
hiç tanımadığınız birine bütün hayatınızı anlatıp rahatlamak istersiniz ya,
Suna'yı tanıyorsanız tanımadığınız birine ihtiyaç duymazsınız içinizi dökmek
için. Çünkü o sizi önyargılarıyla dinlemiyor, kalbiyle dinliyor ve yaranızı
görüp oradan ses veriyor. Onun söylediklerinde haklı olduğunu anlamak için
düşünmeniz değil, içinize bakmanız gerekiyor. Sizi güzel gösteren, ama bakmayı
unuttuğunuz bir aynayı tutuyor size. Suna iyi ki var...
Yeter'in
İdil'in doktoruna gidip onu konuşturması ve bu konuşmanın kaydını alması güzel
hareketti. Gelip bunu İdil'in yüzüne vurması da öyle. Ama İdil'de de Yeter'in
bir sırrı var. Yeter bundan çekinmedi, çünkü artık korkacak bir şeyi kalmadı.
Yeter'e karşı kuyruğu dik tutmaya çalıştı ama sırrı ortaya döktüğünde İdil'in
de kaybedecek bir şeyi kalmayacak, bu durumda, Namık'ın ilgisini kendi
üzerinden çekmek için bile Yeter'in sırrını söyleyebilir Ferhat'a. Olaylar
nasıl gelişirse gelişsin bu sırrın İdil'in ağzından dökülüp yayılacağı çok
belli. Umarım yanılırız.
Bu arada,
Yeter hakkında ifade vereni bulan Azad Baba Ayhan'ın nereye gittiğini de
araştırıyordur inşallah.
Ferhat'ın
oteldeki çatışmada sıkıştırdığı adamın elindeki tebeşir lekesi, bilardo
salonuna baskın üstüne baskın ve şans eseri bile olsa defalarca kurtulan
Cüneyt, sonra cebinden bilardo tebeşirinin düşmesi, Şahin'in adamından çıkan
kurşunla Cem'i vuran kurşunun aynı silahtan çıkması falan bana biraz zorlama
gelen sahnelerdi, belki de akışın sürekli kesilmesinden dolayı ama nihayet
Cüneyt'in kuyruğundan tutulmuş olmasına şükrediyorum yine de. Aslı aydınlanmasını
yaşarken Cüneyt'in gevşek gevşek Şahin meselesinden bahsetmesi de tuhaftı
mesela ama adam şerefsizin teki olduğu için hiçbir şey sakil durmuyor üstünde,
o ayrı.
Nihayet şu korkuyu da gördük Cüneyt'in gözlerinde, şimdilik bu da yeter.
Bölümün başından sonuna kendini sorgulamış olan bir Aslı o tetiği çekmez bence,
muhtemelen kendini sorgulamaya devam ettiği bir hayali gördük biz. Tetiği
çektiyse de isabet ettirmemiş olmasını dilemekten başka bir şey gelmiyor
elimden.
Cem'in
ölümüyle Aslı da siyahlara büründü, dikkatinizi çekmiştir. Benim aklımdan şöyle
bir şey geçiyor, bir zamanlar "fazla renklisin" dediği Aslı'nın böyle
siyahlara bulanması Ferhat'ın dikkatini çekse, onu eski rengine kavuşturmak
için kendisi de siyahlarından biraz olsun ödün verse, birlikte renklenseler...