Yarayı açandan derman beklemenin adı: Aşk
Aslı'nın elbisesinin net bir beyaz olmamasına ba-yıl-dım!
Ne menem bir şeydir insanın canının yanması. Neren ağrıyor bir türlü kestiremezsin. Aklın mı, kalbin mi, karnın mı, neren? Yerini bulsan, bir şey değişmez. Kafanı kaynar sulara soksan dinmez. Yanına çeksen ama bir kol mesafesi dahi olsa hep uzak tutsan, orada durup seni kanırtmaya devam eder. Dokunsan olmaz, dokunmasan zaten öyle.

Kabuk bağlamasına izin veremediğin yaran gibi, varlığını unutmana müsaade etmez. Sızlar, kaşınır, zaman zaman kanar. Ya da kanatırlar.
 
‘Sen bir bataklıksın’ temalı konuşmasını yaptığında Ferhat’ın ağlaya ağlaya nasıl bütün ithamları yuttuğunu Aslı kendi gözleriyle, gözlerimizle görmüştük. Aslı el kızıydı, belki bundan daha fazla yakamazdı Ferhat’ın canını ama hayat öyle psikopat oluyor ki bazen.. Daha fazla üzülemem herhalde dediğiniz her anda karşınıza sizi daha çok üzecek bir şeyi mutlaka çıkarıyor. Yiğit’in Aslı ile hemen hemen aynı cümleleri kullanarak Ferhat’a saldırması en az Ferhat kadar beni de üzdü. İnsan öldürmek kişinin kendi içinde hesabını verebileceği bir şey değil, haklısın Yiğit. Faturayı Ferhat’a kesmense ne kadar doğru işte o konuda izin verirsen seni biraz hırpalayacağım.
 
Ferhat Aslı’yı sana emanet ederken onu koruyup kollamanı istedi, evet. Lakin bunu nasıl ve hangi şekilde yapmanı istediğini söylemedi. “Ebru’da değil de götür sizde kalsın” demek istedi belki, sen anlamadın.

Ebru’yu, Aslı’yı kafasından vuracakken silahı tutukluk yapınca bir kere vurmak emanete sahip çıkmaktı, kabul. Namlu sana döndüğünde silah gene tutukluk yapınca bir kez daha vurmak kendini koruman açısından bir seçimdi ve sen seçimini yaptın maalesef Yiğit. Bunun suçlusu da Ferhat değil.

Senin hareketinin hesabını da mı Ferhat versin?


Çok acıdı hem de çok

Geçen hafta Ferhat’a kızgındım biliyorsunuz. Gerçi Aslı ile ilgili hal ve hareketlerinden ötürü hala affedebilmiş değilim kendisini ama herkes yüz buldu sanki gelen geçen Ferhat’a patladı bu hafta. Bu da beni sinirlendirdi. Siz Aslı’ya dua edin ki eskisine nazaran daha toleranslı bir Ferhat var artık da bu laflarınız size mermi olarak geri dönmüyor. Önce Yiğit, sonra Suna. Yavaş gelin yavaş! Karşınızda her ne kadar öyleymiş gibi görünmese de bir insan var. Bir kalbi ve duyguları olandan hani. Öfkenizi anlayabiliyorum ama çattığınız kişi doğru adres değil. Hele sen Suna, senin etrafında yaşanmadı mı her şey? Nefsi müdafaa olduğunu bal gibi de biliyordun şimdi bu neyin artistliğiydi? Özür diledi dilemesine ama muhatabından dileyemedi mesela ve kanayan kanamaya, kendini ‘Kötüyüm ben’ diye etiketlemeye devam etti. 

Acıyor işte görmüyor musunuz? Bu adamın bir anlık harınızla sarf ettiğiniz sözler karşısında paramparça olduğunu anlatabilmesi için ağlamaktan daha başka ne yapması gerekiyor? Gözyaşının sizin nazarınızda bir hükmü yok onu anladık biz, anladık da neyse. 

Gördün mü nasıl da affettirmişsin kendini Ferhat? Seni iki çimdikleyip acıtmaları yetti bana bak. Aslı’ya o kadarı bile fazla geldi. Sanki seni anlamaya programlanmış gibi, öyle güzel görüyor ki senden ötedeki Ferhat’ı. Gönül gözü bu aralar fazla mesaide keşke haberin olsa.
Çağırdığında illa ki gelecek biliyorsun ama nasıl isteyerek geldiğini görebilsen keşke. ‘Yanımda ol istedim’ diyorsun ve Aslı bütün kabalıklarını, kalbini kırdığın her anı unutuveriyor. Sen istemesen de yanında olmak istiyor. Çünkü onun bu hastalığının devası yok, biliyor. Senin aksine kendi kendine fark ediyor üstelik bunu. Tuhaf benzetmelerle, metaforlarla yüzüne çarpılmasına ihtiyaç duymuyor.

Rüyasında görüyor mesela. Gerçek bir silahla vurulduğun günden beri seni kaybetmekten deliler gibi korkuyor. Bir gün acile gelen vakanın sen olduğunu görmek düşüncesinden bile ödü kopuyor. İşte bu yüzden Ferhat, Azad Bey Amca her sahnesinde olduğu gibi ‘Ne var sanki dağı delmekte?’ derken de bir hayli haklı. Senin bir sevgiyi yaşaman kadar kolay ne var ki hayatında? Gülhan Uçkan gibi nasıl anlatsam bilemiyorum ben sana: Bir köşede oturup dinlenir gibi, acelesiz ve rahat sevmeyi… Nasıl anlatsam?

Ne sandığın kadar karanlık ve siyahsın, ne de bir bataklık. Sınıfta kötü olan her şeyi ondan bildiğimiz yaramaz bir arkadaşımız olurdu ya hani, bir şey yapmasa bile hep onun ismi dolaşırdı ‘Kesin o yapmıştır’ diye. Ferhat da aynı o yaramaz çocuk gibi. Biri mi vuruldu, kesin Ferhat vurmuştur. O vurmamış mı, azmettirmiştir. Azmettirmediyse de müsebbibi kesin Ferhat’tır… Sadece günahların keçisisin sen Ferhat. Hoş biraz kendin de keçisin ya, sevdik bir kere ne yapalım?   


Ta içini görmek :)

Aslı’yı koruman hatta fazlasıyla kendinden bile korumaya çabalaman, efendime söyleyeyim Aslı’nın canını sıkana gidip bir güzel posta koyman, ‘Karım da karım’ diye kıyametleri koparman falan bunlar hoş hareketler ama yöntemin hoş değil. Hakikaten eşkıya mısın sen a benim kanadı kırık Ferhat’ım Aslan’ım? Öyle masaya yumruğu vurmaların, başka bir kadın olsa belki onun hoşuna gider ama karşındaki Aslı, "doktor o cerrah" ve bu tarz şeyler onun hiç mi hiç hoşuna gitmiyor. Ne yapacan senin hanım böyle, ayak uyduracaksın mecbur. Neticede insanlar konuşa konuşa..

Yazı devam ediyor...

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER