Bu dizide en çok sevdiğim şeylerden biri, Aslı ve Ferhat arasındaki replik döngüleri. Dördüncü bölümde, "Var mı eksiğim?" sorusuyla başlamıştı, bu bölümde "sonra sonra" ve "uyumadığını biliyorum"la devam ediyor, dilerim devamı da gelir. Hem sevdiğimiz sahneleri hatırlıyor, hem de hikâyenin temellerine birer ilmek daha atıyoruz. Üstelik her yeni kullanımda anlam değiştiği için Aslı ve Ferhat arasındaki ilişkinin gelişimini bu replikler üzerinden de takip edebiliyoruz.
 
Çok sevdiğim bir diğer özellik de, karakterlerin mizahi yönleri. Aslı'nın, Ferhat'ın komutlarına ve yasaklarına verdiği tepkiler beni gülümsetmekten öteye geçti, kocaman kahkahalar attırıyor artık. Handan'ın Safiye'yi duyup Abidin'e Abuş demesi, İdil ve Yeter'in atışmaları, Gülsüm'ün Cüneyt'e inat sözleri, hatta Dilsiz'in yenge dememeyi becerememesi. Hem daha sahici kılıyor izlediğimiz şeyi, hem de nefes aldırıyor onca aksiyon arasında.
 

 
Geçen hafta, İdil'i makyajsız ve ağlamaklı bir suratla bir jinekologdan çıkarken görmüştük en son. Ne olup bittiği bize söylenmedi ama benim kürtaj yaptırdığından şüphem yok. İdil'in gözlerindeki umut ışıkları silindi, yerine intikamın çelikten parlaklığı geldi bile. Namık'tan intikam alacak bir İdil'e kapılarım sonuna kadar açık, ama bunun için Şahin'le işbirliği yapacak bir İdil ile mutlu olacağımı sanmıyorum. Hem Namık'ın birkaç cephede birden savaş verdiğini görmek isterim, hem de yalnız bir kadın olarak kendi yolunu kendisinin çizdiğini görmek isterim İdil'in, bugüne kadar izlediğim İdil'i koyduğum yer bu. Fakat Şahin'le tanıştıktan ve onun üstü kapalı teklifini reddettikten sonraki bakışı işkillendirdi beni.
 

 
Safiye'nin tehditlerinin içinin boş olduğunu birilerinin görmesi lazım artık. Safiye, Yeter ve Gülsüm'ün kendisine muhtaç olduğunu düşünüyor ama durum pek öyle değil. Bebeğin annesinin Safiye değil Gülsüm olduğu ortaya çıkarsa Gülsüm'ün bir miktar başı ağrır ama eninde sonunda sorun çözülür. Oysa gerçeğin ortaya çıkması durumunda Safiye'nin o evde kalması için bir sebep kalmayacak ortada, yani sırrı ortaya dökerse kendi ayağına sıkmış olacak Safiye. Bırakınız anlatsın, ne anlatacaksa…
 
Gülsüm aksiyon alamıyor ama çok güzel konuşuyor bir süredir. Cüneyt'e verdiği ayarlar buradan Fizan'a yol olur ama Cüneyt yüzsüz çıktı, buradan bize hikâye çıkmıyor. Fakat Gülsüm'ün günbegün aydınlanmasını görmeye paha biçilemez. Önce Cüneyt'in beş para etmez bir adam olduğunu fark etti, sonra güvenmesi gereken kişinin Aslı olduğunu gördü, şimdi de Vildan'ın halini herkesten daha iyi anlayan kişi oldu. Vildan değişmek, toparlanmak, yeni bir sayfa açmak istiyor, ama eşinden de annesinden de destek bulamıyor. Buna rağmen çabalaması, oldukça acıklı bir fotoğraf koyuyor önümüze. Bir yerlere tutunmaya çalıştıkça öteleniyor Vildan, şimdilik tırmalamaya devam ediyor ama sabrı elbette taşacaktır. O taşkında dilerim ilk boğulan Cüneyt olur.
 

 
Hikâyede Şahin'in kızı olmaya en müsait kişi Ebru idi, hem kimsesiz olduğu, hem de Namık'ın desteğiyle bugünlere gelmiş olduğu için. Fakat bize anlatılan hikâyede, 99 depreminde izi kaybedilen kızın 5-6 yaşlarında olduğu söylenmişti. Bu durumda Şahin'in kızı günümüzde 24-25 yaşlarında olmalıydı ve cerrah olan Ebru bu tarife uymuyordu. 6 yıl Tıp ve 5 yıl uzmanlık eğitimi alan biri, fakülteye 16 yaşında girmiş olsa bile günümüzde 27 yaşında olabilir en az. Yani o kız Ebru olamaz. Üstelik bu bölümde Şahin'in 95'te hapse girdiğini öğrendik, bu durumda 99 yılında kızıyla fotoğraf çektirmiş olma olasılığı da kalkıyor ortadan. Bu kısım için daha fazla açıklamaya ihtiyacımız var.
 
Sayıları bir kenara koyduğumda, Şahin'in Ebru'yu nasıl bulduğu sorusu ve Namık'ın yanında kalmasına müsaade edişi ilgimi çekmiyor, kızını intikamı için kullanması da. Aklımda tek bir soru var bu konuyla ilgili: Ebru neden sevgiyle değil de biat eder gibi öpüyor babasının elini? Ve Şahin, neden kızını sever gibi değil de, bir müridini kutsar gibi öpüyor Ebru'nun alnını? Neden sarılmıyorlar?
 
Tarihlerle ilgili bir başka sıkıntı da Yiğit Ferhat'ı anlatırken çıktı ortaya. 95 yılında babası öldürüldüğünde 12 yaşındaymış Ferhat, yani 83 doğumlu. 20 yaşında, yani 2003'te askere gitmiş. 2007 Dağlıca baskınında arkadaşlarını kaybetmiş. Yani Ferhat, 2003-2007 arası, 4 yıl askerlik yapmış, öyle mi?
 

 
Cem'in açığa alınması sorununu Ferhat'ın çözeceğini tahmin etmek için müneccim olmaya gerek yoktu, Aslı'nın bir sorunu varsa elbette Ferhat çözecek. Çünkü evet, Aslı'nın kahramanı olmak ister Ferhat. Ve evet, düşmanın bile mert olanı lazım insana, Şahin gibi bel altı vuranı, Namık gibi yüze gülüp arkadan iş çevireni değil. Ve Ferhat bunu Aslı bilmesin ister, çünkü onun minnetini değil, kalbini kazanmak ister.
 

 
Ferhat aile yemeğinden söz ettiğinde Aslı, "o insanlar fırsatını bulsa bir kaşık suda birbirini boğacak" dedi. "Ama bak, Aslı fırsatı varken sizi ihbar etmedi" diye tamamladım ben o repliği. Söylediklerinden değil, söylemediklerinden anlıyoruz pek çok şeyi. Ferhat'ın 'ailesi' ile kendini net bir şekilde ayırdı Aslı, o kapıdan girip Ferhat'ın elini tutarak. Evet, bize net olarak göstermediler ama elini uzatan Aslı'ydı, bunu omuzların hareketinden de anlayabiliriz, Ferhat'ın hayırdır doktor der gibi bakışından da, Aslı'nın acaba ne tepki verecek diye Ferhat'a ürkek bakışından da.
 
* Urfa yöresinden Kınıfır isimli türkü, söz-beste: İbrahim Özkan
** Cevdet Bağca, Al Ömrümü
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER