Muhteşem Yüzyıl Kösem: Zoraki Padişah
Muhteşem Yüzyıl Kösem tekrar yüklendi…Bağdat Fatihi 4. Murad’a geçtiğimiz hafta veda ettikten sonra Şehzade İbrahim’in tahta çıkmasıyla birlikte, ömrü boyunca 6 tane padişah eskitmiş olan Kösem Sultan 5. padişahını da görmüş oldu. Sultan İbrahim Han’ın gelişiyle birlikte dizinin 2. sezonu da bitmesine yakın yeni baştan başlamış oldu.
 
Aslında riskli bir bölümle ekranlara geldi bu hafta Kösem. 1. sezonun son 10 bölümünde de Sultan Ahmed döneminde yaşanan 11 yıllık zaman atlamasından sonra kadro büyük oranda yenilenmişti ve sezonun son 4 bölümünde de Genç Osman’ın saltanatının en kritik dönemini izlemiştik. Ancak o zaman yenilenen kadro Osman’ın tahta çıkmasından önceki 6 hafta boyunca da seyircinin karşısında olduğu için son 4 bölüme sığdırılan bu saltanat dönemine geldiğimizde yeni karakterlerin ve oyuncuların hepsine çoktan alışmıştık.
 
Bu defa ise son 4 bölümdeki kadro sezonun başında olana benzer şekilde neredeyse sil baştan yenilendi ve seyirciler olarak çok kısıtlı bir zaman zarfında tanıyıp bağ kurmamız beklenen bir sürü yeni isimle baş başa kaldık. Normalde yeni bir sezonu başlatacak kadar çok karakter ve yeni bir saltanat dönemi 27. bölümle birlikte arz-ı endam etmeye başlayınca, şimdiye kadar kuvvetli bir şekilde 2. sezonu domine eden o ağır karanlık ve kesif atmosfer de ister istemez biraz dağıldı ve uzun zamandır görmeyi unuttuğumuz türden hafif, komik anlar geri gelerek modumuzu biraz değiştirdi.
 
Reyting durumunu göz önüne alırsak normal şartlar altında çoktan bitmiş olması gereken bir proje olduğu halde yurtdışı satışlarının başarısı sayesinde uluslararası bir marka olarak yoluna devam eden ve görünüşe bakılırsa oralardaki talep ve ilgi konusunda da hâlâ bir sıkıntı çekmeyen Kösem’in halihazırda böyle bir talep varken neden 3. sezona gitmediğine bir türlü anlam veremediğimi söylemem gerek. Sultan İbrahim’in saltanatı Osmanlı İmparatorluğu’ndaki en fiyasko dönemlerden biri olduğu halde, bütün bir seneye yayılmasa bile yeni yıla kadar belki yarım sezon daha sürecek şekilde bir 3. sezon kotarılmasını isterdim açıkçası ben kendi adıma.
 
Zira tam 22 hafta boyunca, Farya adındaki hiç varolmamış kurgu bir karakterle dünya kadar vakit ve belli ki seyirci de kaybedildikten, dönemin bir çok tarihi karakteri ve hikayeleri heba edildikten, adı Gülbahar olarak bilinmeyen bir sultan ile Kösem Sultan’ın çekişmesi haftalar boyunca izletildikten sonra Kösem Sultan’ın iktidarındaki en büyük düşmanı ve eceli olan Hatice Turhan Sultan’la olan kavgasının sadece 3-4 bölümle geçiştirilecek olması takdir edersiniz ki üzücü bir durum. Keşke 4. Murad’a ayrılmış olan 2. sezon 4. Murad’ın ölümüyle bitse, Sultan İbrahim’in saltanatı ile Kösem Sultan ve Turhan Sultan savaşına da kısa ama öz bir 3. sezon ayrılsaydı.
 
Bu hafta izlediğimiz 27. bölüm uzun bir aradan sonra benim biraz nötr kaldığım bir bölüm oldu. Kötü ya da vasat denecek pek bir şey yoktu belki ama haftalardır ivmeyi düzenli olarak artıran ve en sonunda sanatsal yanı oldukça ağır basan, görsel olarak son derece güçlü bir 26. bölümle 4. Murad’a veda ettiğimiz bir sezonda bayağı bir kuru geldiğini de söylemek zorundayım. Zaten kadroya yeni eklenen karakterler ile hikayelerini tanıtmaktan başka çok bir işlevi de yoktu.
 
4. Murad’ın ölümüyle birlikte Kösem Sultan’ın yarım bıraktığı işleri halletmesi ve oğluyla olan mücadelesinde yoluna taş koymuş olan kim var kim yoksa hepsine selamını iletmesiyle başladı bölüm. Yusuf Paşa Deli Hüseyin tarafından güzel bir şekilde biçilirken, Sinan Paşa’nın Kemankeş tarafından oklarla öldürüldüğü sahnede biraz daha gerçekçilik aradım. Ömrü casuslukla ve ölümlerle geçmiş olan Sinan Paşa’nın vücuduna yediği oklara teslim olmaması, sağlam duruşu güzel düşünülmüş olsa da biraz daha bir zorlanma hali, biraz daha kan yine de bence daha güzel olurmuş. Ne de olsa can bu. O haldeyken son nefesi teslim etmek o kadar da acısız olmasa gerek.
 
Kadro Sultan İbrahim döneminde lazım olmayacak karakterlerden hızlıca temizlendikten sonra öteden beri tahtı da saltanatı da istemeyen, kardeşlerini gözleri önünde katletmiş olan acımasız ağabeyi 4. Murad için yine de çocuk gibi gözyaşı döken ve öteki dünyada iyiliğini isteyen naif şehzade İbrahim, kendisini bekleyen tahta gönülsüz bir şekilde de olsa böylece oturdu.
 
Sezon boyunca izlediğimiz bütün şehzade karakterlerini canlandıran oyuncular kendi hikayelerinde yeteri kadar öne çıkmış olsalar da, yolu padişahlığa kadar gidecek olan İbrahim karakterinde Rıdvan Aybars Düzey hep daha çok göze çarpıp seyirciyle daha özel bir bağ kurdu diye düşünüyorum. Naifliğiyle olsun, ürkekliği ya da deliliğinin ilk evreleriyle olsun karakteri seyirciye çok sevdirdi. Bu nedenle İbrahim’in tahta çıkış sahnesinin kendisinden esirgenmemesi ve bunca emek verdiği karakterin padişahlığını da kısa da olsa tatmasına imkan verilmesi çok güzel oldu.
 
Aslına bakarsanız İbrahim’in hazırlıksız şekilde, daha çok doğaçlama yaparak kotardığı Cülus Töreni konuşmasındaki performansını gördükten sonra keşke şartlar elverseydi de bir süre de Sultan İbrahim olarak izleyebilseydik kendisini diye hayıflandım. Kadrodan gelip geçen diğer bütün isimler gibi genç oyuncunun da emeğine sağlık. 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER