Cesaretin var mı kendinle yüzleşmeye?
Big Little Lies rüzgar gibi geçti bana göre. Daha bir 7 bölüm olsa keyfini çıkara çıkara izlerdim şahsen. İtiraf etmeliyim ki başta yalnızca Shailene Woodley ve Alexander Skarsgard için başladığım dizi ilk bölümden hatta biraz abartırsam, daha jeneriğinde beni kaptı, aldı götürdü. En küçük detaylar bile çok güzeldi fakat diziyi bana her hafta büyük bir heyecanla izleten şey şüphesiz lisanıydı.

Kadınca konuşmak diye bir tabir duydunuz mu hiç? Çok sevdiğim bir hikayenin yazarı, Birhan Keskin şiirleri için kullandığında duymuştum ben. Bir Birhan Keskin için hala kullanırım, ikinci Big Little Lies oldu. Özel bir lisan bu... Bir tarafı insanca yaklaşıyor, her aklı başında insanın vereceği tepkileri veriyor. Diğer tarafında ışıltılar barındırıyor ve yalnızca o frekansı tutturanlar anlaşabiliyor derinlemesine. Başta Madeline, Celeste ve Jane arasında parlayan o ışıltılar, final bölümünde Renata ve Bonnie’ye de sıçradı. Ki Big Little Lies’ın benim nezdimde en güzel kısmı buydu.

Final bölümünden sonra kitaba biraz göz attım. Hani şu durmadan yakındığımız, kitaptan film ya da diziye çevrilen işlerde hep bir şeylerin havada kalması durumu, ne yazık ki burada da var. Dizinin gidişatı için değiştirilen şeyler küçük ama mühim –bana göre- detaylar olmuş. İzlediğim şeyden de gayet memnunum fakat o detaylarından bazılarına yer verilse daha hoş olabilirmiş. En basitinden Bonnie’nin katil olması, aslında geçmişte yaşadığı bir taciz olayına kadar dayanıyormuş fakat biz bunu izlediğimiz Bonnie’de görmedik. Bence güzel bir ayrıntıymış. Daha doğrusu şöyle söyleyeyim: Nesnelleştirilen kısımlar öznel olarak kalsa bazı şeylerin altı daha da dolu dolu olabilirmiş.  O kadarı da nazar boncuğu olsun diyelim, ne diyelim.

Dipnot: Okusak aslında güzel olur diye düşünenler için kitabın henüz Türkçe çevirisi yok maalesef. Hatta kitabın orijinal dili ile olan basımı da şu an bulunamıyor. Kitapçı olmanın faydalarıyla biraz soruşturdum, şu an dağıtım depolarında da hali hazırda basılmış yok. Eğer ben İngilizce de okurum diyen olursa, şu an bulabileceğiniz tek yer raflar, o da şansınıza denk düşerse. Yazar, Liane Moriarty’nin başka iki kitabını basan bir yayınevi var fakat Big  Little Lies’ın gidişatı ne olur, bilinmez. Biraz bekleyip göreceğiz bu kısmı da.

Final de çocukları ile birlikte, özgürce hayata meydan okuyan bu kadınları izleyen biri vardı. Sorgularda da onlara inanmayan Dedektif Adrienne. Kanal ve yapım ısrarla bir mini dizi olarak tasarlandığını söylese de bence ikinci sezon ihtimaline, zayıfta olsa bir yeşil ışık yakıldı. Ki ikinci sezon mutlaka olmalı diyenlerdenim. Çünkü asıl bundan sonra patlayacak olaylar var. Yanıtlanmayan sorular bir hayli fazla. Celeste’in darp edildiği ortada, aklıselim 5 tanık var, nefsi müdafaa denilse işin içinden çıkılabilirdi. Neden illa bir yalan söylemeye mecbur ettiler kendilerini? Madeline’in durumu için, açıkçası ben Ed’in her şeyi öğrenmesini çok bekledim. Joseph’in eşi, o kadar fazla göz süzdü ki, bir hamle yapması an meselesiydi fikrimce. Jane ve Tom’un ilişkisini de izlemeyi çok isterim ben mesela. Tom’un Ziggy ile kuracağı bağ müthiş önemli. Celeste’in ayakları üzerinde durma çabası, kariyerine dönmesi ve bir avukat olarak yükselmesi…

Umarım ikinci sezon haberlerini de alıp kutlamalara girişiriz. Zira bu tonda devam edeceklerse ben her daim burada olurum.^^ Benim Big Little Lies yolculuğum böyleydi. Siz neler düşünüyorsunuz?

Güpgüzel jeneriği ile sizi baş başa bırakıp çekiliyorum. Akıp giden isimlere beslediğim sevgiden midir, seçilen şarkıdan mı yoksa o güzide koyun efsane görüntülerinden mi bilmem ama sonsuza dek özel kalacak bir jenerik bu benim için. 






BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER