Aile olmanın kan bağıyla değil, can bağıyla ilgisi olduğuna
inanırım hep. Çünkü bana göre bir aileyi var eden şey; o insanlar arasındaki
sevgi, o ilişkiyi sürdürmek için sarf edilen emek ve her koşulda birbirlerine
verilen destektir, kenetlenmedir. Bunlar olmadıktan sonra, aynı kanı taşımışsın ne fayda? Ama
varsa da, kopmaz bağlarla bağlanırsın, bütün acı tatlı anları aynı hislerle
paylaşırsın. İşte Kemal ve Nihan, iki kişilik başlayan mücadelelerinin sonunda,
yolda birer birer onlara katılan aile bireyleriyle, kan bağını can bağına
ekleyerek tam da anlattığım gibi gerçek ve de büyük bir aileye kavuşmak
üzereler. Bunu da, inançla ve ısrarla aşklarını savunmalarına, asla pes
etmemelerine borçlular.
Nihan, bu sefer heyecanla beklendiği, mutlulukla
karşılandığı o evden daha evvel kaç kere kovulmuştu; hem de en ağır lafları
duyarak, bir annenin ahını alarak. Gerçi Kemal bu konuda hep dik durmuş, aşkını
bu manevi eziyetlere hiç yedirmemişti, ama Fehime Hanım’ın o kötü sözlerini
duydukça onlara hiçbir kötülüğü dokunmamış Nihan’ın kalbi kırılıyordu her
defasında. Tabii benim de içim acıyordu onunla birlikte. O yüzden şimdi orada
sevilip sarmalanınca, Nihan kadar ben de mutlucuk oldum.^^ Bu kocaman bağı, bir
küçücük Deniz sağladı aslında. O olmasaydı da eninde sonunda Nihan’ın temiz
kalbini, Kemal’in ona duyduğu büyük aşkı anlayacaklardı illa ki ama Deniz sayesinde
beklenilenden çabuk (7 yıl kadar geç) gerçekleşti bu kaynaşma. Bunun somut bir
tarifi yok aslında ama Nihan, hem beden dili, hem tavırları, hem de
bakışlarıyla tam bir yeni gelin havasındaydı. Neslihan Atagül’ün bu "gözleri aşka gülen, taze söğüt dalı" hallerine bayılıyorum. Kemal’le birlikte yan yana gelince,
çocuklarıyla bir bayram ziyaretine gelmiş tazecik Soydere çiftini gördüm resmen.

Tanıştırayım Nihan, bu bir yumurta. Tavuktan çıkıyor ve biz onun kabuklarını yemiyoruz!
Kemal ve Nihan, gerçek bir aile benim gözümde artık. “Sen benimsin, kuralsız, hesapsız…” Başkalarıyla
kağıt üstünde evli olmaları benim için hiçbir şey ifade etmiyor. Dedim ya
önemli olan can bağı, sevgi ve emek. Onlar birbirlerini sevmekten hiçbir zaman vazgeçmediler, bu yüzden de birbirlerine aitler. Hiçbir zaman da evli oldukları kişilere sadakat ve
bağlılık sözü vermediler. Evlendikleri anda bile kimin kimi sevdiği gayet netti
ve taraflarca biliniyordu. O zaman genel geçer toplum kurallarını, sadece kağıt
üstünde var olan evlilikleri umursamadan hesapsızca aşklarını yaşamalarını
sonuna kadar destekliyorum. Artık tek eksikleri bir hayatı, bir evi paylaşmaları.
Onun bir küçük provasını da bu bölümde yaşadılar. Ve aşşırı tatlı değiller
miydi?^^ Mutfaktan tüm eve buram buram, tatlı bir aşk kokusu yayıldı. Cinayetin
ipuçları peşinde koşarken ne ara Deniz’e doğum günü pastası yapma konusunda
sözleştiler anlamadım ama tıpkı gerçek bir çift gibi doğal ve güzellerdi.
Onları böyle izleyince; tıpkı böyle yorgun argın okuldan eve gelip de evdeki
çikolatalı kek kokusunu almak gibi bir sevinç kapladı içimi.
Bir an düşündüm aslında; imkansızlıklarla dolu bir kara
sevdanın içine düşmektense birer romantik komedi karakteri olsalardı, böyle
güleç, böyle aşklarını dolu dolu yaşayan hallerini daha çok izleyebilseydik
nasıl olurdu? Gerçi onların aşkını bu kadar vazgeçilmez kılan, sağlamlaştıran
şey de verdikleri mücadeleler. Aştıkları her engelle bir ilmek daha attılar
sevdalarının üstüne. “Biz onca engeli
ayrılmak için değil, kavuşmak için aşıyoruz.” Ama ne bileyim, mutfaktaki
atışmaları, un savaşları da çok eğlenceliydi. Daha özgürce yaşadıkları bir aşk
hikayesinin içinde daha sık görebilseydik diye azıcık hayıflandım işte. Galiba
bunlarla da en az 2-3 hafta idare etmek zorundayım zira bunlar fırtına öncesi
güzelliklermiş, tufan kopmak üzere.
Ben, o flashbellekteki görüntüler sadece Kemal’in eline
geçer ve Nihan’a söylemekle söylemek arasında gidip gelip vicdan azabı çeker diye düşünürken Nihan
da izledi. Yalnız bu çekim konusunda anlamadığım şeyler var. Bu görüntüleri
kaydettiren Asu mu? Peki neden yaptı? “Bana buradan illa ki ekmek çıkar.”
düşüncesiyle tedbiren mi kamerayı kurdurdu, yoksa Emir’in Ozan’ı kaçıracağını
haber aldı da, bunu kayıt altına alıp zamanı geldiğinde ona karşı bir koz
olarak mı kullanmak istedi? Bu iş o kadar dallanıp budaklandı ki ben ipin ucunu
kaçırdım sanırım.
Yazı devam ediyor.