Gerçek bir aile olmak
"Herkes poz verirken ben şu pastaya dalsam nasıl olur acaba?" by minnak Deniz^^
Aile olmanın kan bağıyla değil, can bağıyla ilgisi olduğuna inanırım hep. Çünkü bana göre bir aileyi var eden şey; o insanlar arasındaki sevgi, o ilişkiyi sürdürmek için sarf edilen emek ve her koşulda birbirlerine verilen destektir, kenetlenmedir. Bunlar olmadıktan sonra, aynı kanı taşımışsın ne fayda? Ama varsa da, kopmaz bağlarla bağlanırsın, bütün acı tatlı anları aynı hislerle paylaşırsın. İşte Kemal ve Nihan, iki kişilik başlayan mücadelelerinin sonunda, yolda birer birer onlara katılan aile bireyleriyle, kan bağını can bağına ekleyerek tam da anlattığım gibi gerçek ve de büyük bir aileye kavuşmak üzereler. Bunu da, inançla ve ısrarla aşklarını savunmalarına, asla pes etmemelerine borçlular.

Nihan, bu sefer heyecanla beklendiği, mutlulukla karşılandığı o evden daha evvel kaç kere kovulmuştu; hem de en ağır lafları duyarak, bir annenin ahını alarak. Gerçi Kemal bu konuda hep dik durmuş, aşkını bu manevi eziyetlere hiç yedirmemişti, ama Fehime Hanım’ın o kötü sözlerini duydukça onlara hiçbir kötülüğü dokunmamış Nihan’ın kalbi kırılıyordu her defasında. Tabii benim de içim acıyordu onunla birlikte. O yüzden şimdi orada sevilip sarmalanınca, Nihan kadar ben de mutlucuk oldum.^^ Bu kocaman bağı, bir küçücük Deniz sağladı aslında. O olmasaydı da eninde sonunda Nihan’ın temiz kalbini, Kemal’in ona duyduğu büyük aşkı anlayacaklardı illa ki ama Deniz sayesinde beklenilenden çabuk (7 yıl kadar geç) gerçekleşti bu kaynaşma. Bunun somut bir tarifi yok aslında ama Nihan, hem beden dili, hem tavırları, hem de bakışlarıyla tam bir yeni gelin havasındaydı. Neslihan Atagül’ün bu "gözleri aşka gülen, taze söğüt dalı" hallerine bayılıyorum. Kemal’le birlikte yan yana gelince, çocuklarıyla bir bayram ziyaretine gelmiş tazecik Soydere çiftini gördüm resmen.


Tanıştırayım Nihan, bu bir yumurta. Tavuktan çıkıyor ve biz onun kabuklarını yemiyoruz!

Kemal ve Nihan, gerçek bir aile benim gözümde artık. “Sen benimsin, kuralsız, hesapsız…” Başkalarıyla kağıt üstünde evli olmaları benim için hiçbir şey ifade etmiyor. Dedim ya önemli olan can bağı, sevgi ve emek. Onlar birbirlerini sevmekten hiçbir zaman vazgeçmediler, bu yüzden de birbirlerine aitler. Hiçbir zaman da evli oldukları kişilere sadakat ve bağlılık sözü vermediler. Evlendikleri anda bile kimin kimi sevdiği gayet netti ve taraflarca biliniyordu. O zaman genel geçer toplum kurallarını, sadece kağıt üstünde var olan evlilikleri umursamadan hesapsızca aşklarını yaşamalarını sonuna kadar destekliyorum. Artık tek eksikleri bir hayatı, bir evi paylaşmaları. Onun bir küçük provasını da bu bölümde yaşadılar. Ve aşşırı tatlı değiller miydi?^^ Mutfaktan tüm eve buram buram, tatlı bir aşk kokusu yayıldı. Cinayetin ipuçları peşinde koşarken ne ara Deniz’e doğum günü pastası yapma konusunda sözleştiler anlamadım ama tıpkı gerçek bir çift gibi doğal ve güzellerdi. Onları böyle izleyince; tıpkı böyle yorgun argın okuldan eve gelip de evdeki çikolatalı kek kokusunu almak gibi bir sevinç kapladı içimi.

Bir an düşündüm aslında; imkansızlıklarla dolu bir kara sevdanın içine düşmektense birer romantik komedi karakteri olsalardı, böyle güleç, böyle aşklarını dolu dolu yaşayan hallerini daha çok izleyebilseydik nasıl olurdu? Gerçi onların aşkını bu kadar vazgeçilmez kılan, sağlamlaştıran şey de verdikleri mücadeleler. Aştıkları her engelle bir ilmek daha attılar sevdalarının üstüne. “Biz onca engeli ayrılmak için değil, kavuşmak için aşıyoruz.” Ama ne bileyim, mutfaktaki atışmaları, un savaşları da çok eğlenceliydi. Daha özgürce yaşadıkları bir aşk hikayesinin içinde daha sık görebilseydik diye azıcık hayıflandım işte. Galiba bunlarla da en az 2-3 hafta idare etmek zorundayım zira bunlar fırtına öncesi güzelliklermiş, tufan kopmak üzere.

Ben, o flashbellekteki görüntüler sadece Kemal’in eline geçer ve Nihan’a söylemekle söylemek arasında gidip gelip vicdan azabı çeker diye düşünürken Nihan da izledi. Yalnız bu çekim konusunda anlamadığım şeyler var. Bu görüntüleri kaydettiren Asu mu? Peki neden yaptı? “Bana buradan illa ki ekmek çıkar.” düşüncesiyle tedbiren mi kamerayı kurdurdu, yoksa Emir’in Ozan’ı kaçıracağını haber aldı da, bunu kayıt altına alıp zamanı geldiğinde ona karşı bir koz olarak mı kullanmak istedi? Bu iş o kadar dallanıp budaklandı ki ben ipin ucunu kaçırdım sanırım.

Yazı devam ediyor.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER