Geçtiğimiz hafta “BİR” olmak adına gittiğimiz yolda önümüzde iki engelin kaldığını söylemiştim. Bunlardan ilki Defne’nin ailesiydi, diğeri ise Ömer’in yaşadığı süreç. 64. bölümde cephelerden birinde savaştık. Belki ortada net bir sonuç yok ama düşünceler dile geldi, cephaneler ortaya çıktı. Nadastayız. Birileri elbet bir karar verecek. Ama aslında zaten amaç onların ne düşündüğü değil; Defne’nin bu olaya karşı nerede durduğunu gösterip kendi değişim sürecini tamamlamasaydı. Madem o bu süreci tamamladı, sıra da ocakbaşında ya da sahilde balık tutarken kendi hayatına dair kararlar alan Ömer’in değişim sürecini tamamlamasıydı. Yanlış hatırlamıyorsam kontrol edemeyeceğimiz kadar hızda giden bir aracın içerisinde olmak Ömer’in arzusuydu. Uçurumun kenarında durmak ve nefesimizi kesen anlar yaşamak isteyen. Geç de olsa Defne onun tüm arzularını hayata geçirdi. Önce onu kontrol edilemeyecek hızda giden bir araca sokup aklını başından aldı ve ne kadar çılgın olduğunu ona gösterdi, ardından ailesini karşıya alarak uçurumdan aşağı atladı. Sıra Ömer’de. Sıra “Ben hep yanındayım, biliyorsun değil mi?” sözlerini hayata geçirmede. Bunu da sadece içinde yaşadığı o acıyı Defne’ye açıklayarak gerçekleştirebilir. Ne zamanki Ömer bu sorunu Defne’ye açıklar işte o zaman Defne ile Ömer, “Biz” olmaktan “BİR” olmaya kelimenin her anlamıyla geçmiş olur.
 
Bana göre onlar zaten çoktan “BİR” olmuşlar... Defne’nin dediği gibi onlar hep sevgiliydi. Ancak işte doğru zamanda doğru şeyleri yaşamak önemlidir. Onlar da tam olarak “BİR” olmak adına kendi evrilme süreçlerini yaşadılar. Ve bu sürecin sonuna yavaş yavaş geliyoruz. (Sakın yanlış anlamayın final anlamında demedim, belki evlilik belki de daha temiz bir başlangıç yapmaktan bahsediyorum.) Aşkın değiştirici gücü 65 bölümdür sürekli kendini gösteriyor bizlere... Final sahnesinde “Hadi kaçalım” diyen Defne ile Ömer hiçbir şekilde ilk bölümde Manu’nun kapısında öpüşen aynı insanlar değil. Ne Ömer’in eskisi gibi sert cool insan olmasını bekleyebiliriz, ne de Defne’nin o neşeli çocuksu genç kız olmasını. Özlerinde aynı olsalar bile aşkla birlikte yaşadıkları onları iki farklı insan yaptı. Bu nedenle ilk bölümlerde yaşananların aynı duygular ve bakışlarla şimdi onlardan beklememizin doğru olmadığına inanıyorum. Aşk hala baki. Hatta şu anki aşkın ilk zamanlar ile alakası yok. Onlar artık kendi aşklarının zirvesindeler. Herkesin bir gün ulaşmasını dilediğim bir zirve bu. Bildiğimiz tüm peri masallarından daha güçlü bir aşk onlarınki. Eskiden kavga ederken bunu görüyorduk belki, şimdi ise yaşanan olaylarda birbirlerine karşı gösterdikleri şefkatle.


 
Evet, aşk güneşe benzer Yunus Emre’nin dediği gibi. Bizi hayat tutar. Enerji verir. Ama aşk güneşe benzediği kadar bence denize de benzer. Hatta balık tutmaya. Çünkü Pamir’in “Deniz insanı kendini sonsuzlukla sınadığı yer aslında. Yani o kadar büyük ki karşısında bir hiç olduğunu fark ediyorsun. Öyle oturup kısmetini bekliyorsun, tevekkül ediyorsun aslında. Bazen unutuyoruz, kendimizi bir halt sanıp kafa göz dalıyoruz hayata. Ama o aslında kolay kolay uzlaşmaz seninle. Nazlanır bazen, hemen istediğini vermez, bekletir, sınar, öğretir. Sen ancak şansını denersin, istediğini verip vermemek ona kalmış.” sözleriyle aşkın en önemli kurallarından biri sabretmektir. Sabredersen, sınanırsan ve bu sınavdan başarıyla çıkarsın mutlu olmayı hakkedersen. Tüm yaşadıklarının ardından bu acıları ceplerine koyarak hala birlikte olmayı hayatta her şeyden çok isteyen Defne ile Ömer gibi. Onlar sabrederek, bazen isyan ederek ama hep tevekkül ederek bu aşka herkesten çok layık olduklarını hem bize hem de tüm dünya aleme kanıtladılar. Ya da ben öyle düşünüyorum.


 
19 Haziran 2015 tarihinde Defne’nin neşe dolu sesiyle “En kötü günde bile, burada bittim çıkış yok dediğiniz anda bile bir mucizenin kapınızı çalacağınıza inanın. Bunu size mucizeyi gerçekten yaşamış biri olarak söylüyorum. Bu benim hikayem.” başlayan masalımızda mucizenin tam olarak ne olduğunu artık anladığım noktadayız. Mucize; Pamir’in de “İki insanın aynı anda birbirini seviyor olması mucize gibi bir şey. Olmayınca olmuyor çünkü. Olduğunda da kıymetini bilmek lazım.” dediği gibi iki insanın aynı anda birbirini seviyor olması. Aynı anda kalbinin birbiri için atması. Her şeye rağmen sevgili kalabilmek mucize. Tüm acılara rağmen el ele aynı yola yürümeye devam etmeyi başarmak. Gideceğimiz tek yolun güneş altında mutluluğa giden yol olduğunu idrak etmemiz. Özetle mucize; çektiği acılardan dolay hastanede yatan ve yaşamaz gözüyle bakılan Defne ile yaşadığı olayların ardından sonra içindeki enkazda tek bir sevgi kırıntısı kalmayan dünyanın en soğuk kralı Ömer’in telefonları suya atarak ne olursa olsun “Hadi kaçalım.” diyebilme cesaretine sahip olmasıdır. Bunların dışında bana göre gerisi (Defne’nin ailesinin bu aşka karşı çıkması ya da Ömer’in gördüğü kabuslar) sadece bugüne gelmemiz için bu aşka hizmet eden teferruatlar. Çünkü bu saatten sonra Defne ile Ömer’in birbirinden başka yaşam kaynağı yok. Onlar birbirinin ilacı, nefesi ve güneşi.... Umarım herkes, onlar gibi güneşin her zaman ısıtan tarafını hissedecek kendine ait olan yeri bulur. Yeter ki tevekkül edelim.

Yazı devam ediyor...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER