Ofiste masamda
oturmuş camdan dışarı bakıyorum. Hava dışarıda buz, ama bulutların arasından
kendini gösteren güneş aylardan Aralık’ta olmamıza rağmen içimi ısıtıyor.
Yüzüme vurdukça güneş enerji topluyorum. İyi geliyor yani… Her ne kadar bir
Akrep kadını olsam da, kesinlikle yaz insanıyım. Hayat kaynağım güneşin ta
kendisi. Durduğum yeri de her zaman ona göre belirliyorum. Ne olursan olsun
güneşin ısıtan yüzünü bana göstermesi için elimden geleni yapıyorum. Yani özetle
durduğum yerden çoğunlukla güneş için “Of
ne güzel ısıtıyor.” diyen insanlardanım. Ama tabii herkes her zaman güneşin
olduğu yerde duramıyor, yeri geldiğinde “Yok
ısıtmıyor, işe yaramıyor.” diyebiliyorsun. Öyle olunca da herkes kendi
durduğu yerden yorumluyor hava durumunu? Ya da olayları...
İşte Kiralık
Aşk’ta tam da durumun bu şekilde özetlendiği noktadayız. Yapılan dedikodular,
yanlış anlamalar, değişen ruh hali derken herkes Defne ile Ömer’in aşk
hikayesinden çok finale odaklanmış bir şekilde gölgeden üşüyerek izliyor
diziyi. Yeri gelince de izlediğini yorumluyor. Biri 120 dakika sona erdiğinde
benim gibi “Uzun zamandır bu kadar dolu
bir bölüm izlememiştim.” derken, başka biri ise “120 dakikadır ekran başındayım olup biten hiçbir şey olmadı.”
diyor. Nerede durduğun, durduğun yerden hayata nasıl baktığın, baktığın şeyden
neler beklediğin ve kendi yaşanmışlıkların gördüğümüz şeylerden farklı algılar
yaratmamıza neden oluyor. Hayatın kuralı bu zaten, hepimiz aynı anda aynı
şekilde düşünemeyiz. Farklılıklar içinde ayakta kalabilmek başarıdır. Tabi ki
diğerinin fikrine saygı duyarak. Ama ben galiba Kiralık Aşk dizisini hayatın
onca karmaşası arasında beni uzaklaştıran bir hobi olarak gördüğüm için ona
sadece güneşin beni ısıttığı noktadan bakmaya çalışıyorum.
Yunus Emre’nin
bir sözü vardır:
“İşitin ey yarenler aşk bir güneşe benzer
Aşkı olmayan kişi misali taşa benzer.”

İso, Sadri Usta
ile durdukları yer hakkında konuşurken bu söz aklımda belirdi. Aşkın da tıpkı
güneş gibi hayat ve enerji kaynağımız olduğunu hatırladım bir kere daha.
Sabahları doğan dunes ısısıyla bizleri ısıtır, canladırıp hayat verir. Dünya'yı
aydınlatır. Bize yol haritası olur. Gece olup battığında ise aydınlık yerini
karanlığa bırakır. Güneşin etkisini durduğumuz yerden biz belirlerken, nasıl
kullandığımızı bilmediğimiz sürece de bu faydalarından yararlanmak mümkün
değildir. Tıpkı aşk gibi...
Aşk da bizleri
sevindirir, yaşadığımızı hissettirir, bazen derin nefes almamızı sağlar, bazen
nefesimizi keser. Ama ne yaşatırsa yaşatsın varlığına her zaman ihtiyaç
duyarız. Yeri geldiğinde bulutlar arkasında kaybolan ya da akşamları batmak
zorunda kalan güneş gibi… Ne güneş olmadan yaşamı sürdürebiliriz, ne de aşk
olmadan.
İşte bu nedenle o
duyguyu bir kere tattığımız zaman dünyanın en mutlu adamı da olsanız, asfaltı
da yalasanız konu aşk olduğunda ağzımızdan çıkan tek cümle: “Yine de iyi ki. Seni alıp savursa da oradan
oraya, ipe de götürse, yaksa yıksa da yine de iyi ki. İnsanı daha hayatta
hissettiren başka bir şey bilmiyorum.” olur. Ve ben yan yana oturan dört
erkeğin balık tutarken aşk için ‘iyi ki’ dediğini duyduğumda içimden “İyi ki Kiralık Aşk var.” dedim. Hayatta
yaşanan onca kötü olayın içerisinde bile aşkın var olduğuna şükreden erkeklerin
hala var olabilme umudunu bizlere aşıladığı için... Aynı duygular sırtındaki
Kiralık Aşk oyunu küfesinden kurtulmasıyla birlikte ailesinin karşısında durup
Defne, “Ot gibi yaşıyordum. Ömer gelince
yaşamaya başladım. Bence hayat bu. Mahvolacaksam da bunu yaşamak istiyorum.
Bazen bir an bütün ömre bedel olur, bazen de o bütün koca hayat o bir anı
telafi edemezmiş demek ki. Ben işte o anın içindeyim.” dediğinde yeniden
ortaya çıktı. Aşkın gücünü hatırladım. Bu gücün var olduğuna hala inanlar
olduğunu. Bu bilinmezi bazen iki kişi, bazen de tek kişi yaşadığımızı ancak
yine de her şeye rağmen yaşamış olmanın güzelliğini hatırladım, hatırlatıldım
daha doğrusu...
Ben bu yeniden
aydınlanma anlarını yaşarken de Kiralık Aşk’ın 65 bölümlük tarihinde kendi
içimde nostaljik bir tura çıktım. Ne demişti Sinan dizinin başında Yasemin için
“Ben aşkımla onu iyileştireceğim.” Kiralık Aşk’ın temel felsefeydi: Aşk
değiştirir. Ve biz bu yolculuk boyunca birçok insanın, özellikle de Defne ile
Ömer’in aşkla değişimine şahit olduk. 65.bölümün finalinde Defne bir anlamda
değişimini tamamladı, Ömer ise bu değişim sürecinin son evrelerini yaşıyor.
Neden mi böyle söyledim, isterseniz eğer sıkılmazsanız birlikte çıkalım bu
nostaljik yolculuğa...
Yazı devam ediyor...