Defne ile Ömer aynı zamanlarda bundan yıllar önce ailelerini kaybettiler. İkisi de yarım kaldı. Ömer hayata karşı duvarlar ördü, kendi kendine intikam planları yarattı. Dedesiyle konuşmadan, insanlardan uzak durdu. Atölyede inzivaya çekildi, İtalya’ya gitti ve sonra da sert bir iş adamı olarak iş hayatına atıldı. Herkesin ‘çirkin’ olarak tanımladığı sert adam oldu. Sert olursa kimse ona zarar vermeyecekti. Ve bir gün onu kabuğundan çıkan asistan gelene dek... Onunla birlikte hayatta nelerin önemli olduğunu öğrendi. Öncelikleri değişti. Kurallarını yıktı.
 
Defne ise sadece kendisini ailesine adadı. O annesiyle babasının terk etmesini bir şekilde unutarak onları mutlu etmek adına her şeyi yaptı. Defne Topal kimdir unuttu. Hayalleri neydi, ne yapmak istiyordu, nasıl biriydi hiç keşfedemedi. Ta ki bir oyunun içine düşene dek. Bu oyunla hayatı yeniden öğrendi, hayali olan tasarımcılığı denedi, içinde bulunduğu mahalleden çıkarak aslında daha önce girse başarılı olacağı büyük dünyaların parçası oldu ama sırtında bir yük vardı. Onu yok eden bir yük. Bu nedenle kendini keşfetmenin hep sınırından döndü. Böyle bir yalana girmeyi kendine yakıştırmadığından hiç kendini bir yere yakıştıramadı, kendine güvenemedi. Sonra gerçek ortaya çıktı. İkisi de kendine göre acılarını çektiler. Bir yıl ayrı kaldıktan sonra ait oldukları yeri buldular. Aynı dönemde hayatlarını yarım kalan travmaları beraber iyileştirmeleri gerekiyordu. İkisinin de tek ilacı birbiriydi. Defne de yarımdı Ömer’i buluna dek, Ömer de yarımdı. Aşkları sayesinde gizledikleri benliklerini buldular, birbirleri sayesinde yaralarını iyileştirdiler. Şimdi son yaralar kaldı. Defne, Ömer’in travmasını iyileştirecek; Ömer de şu anda hakketmeseler de ailesiyle arasını bir şekilde düzeltecektir.
 


O aileye gelmek bile istemiyorum. Cidden çok kızgınım. Türkan teyze ile Esra’nın tavrıyla şaşkına uğrarken, Nihan ile Serdar ise tam kendilerinden beklediğim gibi hareket ettiler. Bazı insanlar Nihan’ın 180 derece değiştiğini söylüyor ama bence Nihan hep öyleydi. Önce onun aşk hayatı, ardından seks hayatı, ardından hamilelik sorunu, süt verme şımarıklığı derken neler neler dinledik biz onun şımarıklığından. İlgi istiyordu hep.  Defne’nin hayatıyla renk katıyordu hayatına... Bir kere Defne istediğini yapmayınca kıskanç tarafı ortaya çıktı. Hepimize olur o haller. Biriktiririz bazen bazı şeyleri patlarız. Çok gerçek hayattan bir durumdu bana göre.. Kızmadım bu yüzden kendisine. Çok da Nihan karakterine zıt gelmedi. Serdar ise hiçbir zaman adam olmadı. Usta hani bölüm başı Serdar, İso’yu çağırınca ona “Bazen sen arkadaşı taşırsın, bazen arkadaş seni taşır. Hiçbiri birbirinden daha değersiz değildir. Defne gibisi de var, Ömer gibisi de var, Serdar gibisi de var. Dost, arkadaş dediğimiz aslında bizim seçtiğimiz ailemizdir. Madem sen Serdar’ı seçmişsin o da bir candır.” demişti ya evet, İso kendi seçti ama Defo’nun günahı nedir. Onun seçim bile hakkı yoktu. Defne bugüne kadar bir kere bile “senin yüzünden borca girdim” demezken onun bir hatasını böyle adice yüzüne vurmasının kabul edilir hiçbir yanı yoktu. Ama işte “Serdar bu.” deyip geçiyoruz. Şaşırmıyoruz. Beni orada tek şaşırtan ekmek arasıydı. O da ablasına bir önceki geceden kızdı diye düşündüm çocukça bir tripti deyip geçiyorum. Topal ailesinin tepki vermesini bekliyorduk. Ama verilen tepki beklediğimden farklıydı. Kapının önünde Defne, Ömer geldi diye üzülecek diye tasalanan Türkan teyze içeri girince Türk filmlerinden çıkma klişe anneanneye döndü. Neredeyse “Bu kapıdan çıkarsan bir daha gelme.” diyecek kadar klişeleşti durum. Ama bu lazımdı. Birlikte el ele dış mihraplardan etkilenmeden hayata karşı savaşmaları için. Belki de evlenmeleri için... Bir adım atmaları adına lazımdı bu yaşananlar... Bu nedenle çok tepki vermemeye çalışıyorum. Biliyorum bu dizide her yaşanan kötü olan, yaşanacak daha iyi bir şeye vesile oluyor.


 
Zaten 64. bölümde yaşanan birçok şeyin ilişkilerinde milat yaratacak olaylar olduğunu düşünüyorum. Hiçbirimizin hayatı güllük gülistanlık değil. Defne ile Ömer’inki de olamaz. Allah daha beter sorunlardan korusun onları. Hepimiz şansa yaşıyoruz. Ülkemizin içerisinde olduğu günler de bunun en güzel örneği. Dün akşam başımıza gelenler, daha birkaç hafta önce Adana ve diğer şehirlerde patlayan bombalar. Diğer dizilerde neler neler görüyoruz. Defne ile Ömer'inkiler çok gerçek sorunlar. Çok büyük şeyler değil. Ayrılıkta yaşanan bir travma ve karşı çıkan bir aile. Aşılacak şeyler. Yan yana olduktan sonra çözülemeyecek sorunlar değil. Ama bazen acı lazımdır, hiç ayrılmamak üzere bir araya gelmek için. İşte bu bölümde yaşananlar da ondandı. Defne ile Ömer belki de o düğünden sonra kalan evlilik travmasıyla bir yıllık ayrılığın ardından pek de plan program yapmadan anı yaşıyorlardı. Bulutların üstünde, pespembe bir rüyanın içindeydiler. Plan yaparlarsa belki de bozulmasından korkuyorlardı. Mutluluktan korkuyoruz ya ondan anları durdurmak istiyorduk. İşte o buluttan çıkmak ve geleceğe doğru daha kalıcı adımlar atmak adınaydı yaşananlar. Yaşanacaklardı da, sürpriz değildi. Hem önceki bölümde söylenenler, hem de fragman bize bunun mesajını vermişti.
 
Ne yazık ki hafta boyunca anlamsız çıkan dedikodular, beklenen bir bölüme negatif bakılmasını sağladı. Keşke gerçek olmayan ve bilinmeyen haberlerin etkisinde kalmasak. Şansa yaşadığımız bugünlerde sevdiğimiz şeylerin anlık tadını çıkarsak, bilinmeyen bir gelecek için şimdiden telaşa kapılmasak. Sevdiğimiz şeyi kendi ellerimizle yok etmesek. Bir hafta yazdığı sahneyle zirveye taşıdığımız insanı, başka bir hafta istediğimizi vermedi diye hemen yuhlamasak. Bu hafta Meriç Acemi'ye söylenenenlerin ailesinin bir hatasıyla Defne'yi suçlamasından ne farkı var sizce? Ne çabuk öfkemize, üzgünlüğümüze yenik düşüyoruz. Keşke düşmesek... Ben aşkın bu kadar güzel ve derin olduğu bir bölüme karşı tepkiyi anlamlandıramadım. Evet, alıştığımızdan fazla dramdı bir komedi türüne ama olsun. Belki birçoğunuza ters düşüyor düşüncelerim ama yine de bunları yazmak istedim. Kızarsanız da canınız sağ olsun. Bana göre bölüm boyunca yaşanan tüm dramların yaşanması gerekenlerdi. Bu nedenle sosyal medyada dolaşan haberleri anlamak yerine ya da çıkan dedikoduları dinlemek yerine şu anda önüme koyulan aşkın tadını çıkarmaktan başka bir şey yok aklımda. Gideceği noktaya kadar... Yaşanan terör olaylarından, anlamsız savaşlardan ve yorucu günlük hayattan beni üç saatliğine uzaklaştıran aşka olan hayranlığım her geçen gün artıyor. Eğer hayatınızda böyle aşklar varsa en büyük duam onun değerini bilmeniz, olmayanların da böyle aşklar bulması. Ne olursa olsun sevdiğinin yanında olabilecek böyle saf sevilecek insanlar...
 
Daha huzurlu ve mutlu günler yaşamamız dileğiyle... 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER