Defne her ne kadar
Ömer’in aydınlık tarafı olsa da, onu ehlileştirse de; Ömer kendi içinde acısını
yaşamayı tercih edenlerden. Bu ketumiyetinden değil aslında. Karşısındaki
kişiye de acı çektirmeme isteği onun içinde yaşadığı ikilem. Annesinin ölüm
yıldönümünde Defne’ye söylemediği gibi bu yaşadıklarını söylemek istemedi. Ama
bir acı dile gelmezse ve yokmuş gibi saklanırsa, o acı içeride farkında olmadan
büyüdükçe büyür ve daha çok can acıtmaya başlar. Defne de hiç farkında olmadan
sevdiği adamın yokmuş gibi davrandığı bir acıyı kendi elleriyle getirdiği Leprikon
cini hediyesiyle ortaya çıkardı. Yaralar gün yüzüne çıktı, tedavi olmak için...
Çıkaran da, o yaraların ilacıydı: Yani Defne’nin ta kendisi. Bugüne kadar
Ömer’in tüm karanlık yönlerini tek tek onaran ve hayatta tek başına olmadığını
gösteren Defne; yeniden ortaya çıkardığı bu travmayı ne olduğunu bilmeden kendine
göre tedavi etme telaşına girdi. Yeri gelince elini tutarak, sarılarak,
telaşını dile getirerek, şarkı söyleyerek... Özetle bildiği tüm yöntemlerle....
Romantik komedi türü
olarak anılan Kiralık Aşk’ta gerginlik yaşadığımız çok nadir bölümler olur. En
büyük ayrılıkların yaşandığı bölümlerde bile bir tutam komedi karşımıza çıkar.
Ancak bu bölüm dramın ve gerginliğin en zirvede olduğu bir bölümdü. “Rahatsız
oldum mu?” diye sorarsanız. Cevabım şaşıracaksınız ama “Hayır.” olurdu. Bazen
hayatta radikal ve büyük adımlar atmak için gergin zorlu anlar yaşamak gerekir.
Hepimiz de çok iyi biliyoruz ki; ailesine onları üzmekten korktuğu için Ömer’in
geldiğini söylemek istemeyen Defne güllük gülistanlık bir dönemde bu gerçeği
söyleseydi bu kadar rahat onların söylediği ağır sözlere karşı çıkmaz o evi
terk etmezdi. Ömer’in yaşadıklarıyla hem bizlerin hem de birebir bu acıyı
yaşayan Defne’nin gerginliğini zirve noktaya taşımanın amacı da son sahnede
Defne’nin tüm ailesine karşı gelebilme gücünü yaratabilmekti. Defne, Ömer’in
yanında çaresizce geçirdiği geceler ile birlikte bir kere daha anladı onsuz bir
saniye bile bundan sonra yaşamak istemediğini... O karanlık gecelerde yeniden
Ömer’i kaybetme korkusu sarıp sarmaladı. Aslında bu korku daha travmalar ortaya
çıkmadan kapıdan kovulsa bile bacadan Ömer’in evine girmeye başladığı o mutlu
mesut günlerde belirmişti ama acı dolu günler iyice büyümesini sağlamıştı.
Defne artık kaybettiği zamanı yakalamak ve her saniye Ömer ile olmak istiyordu.
Çünkü biliyordu Ömer’in olmadığı bir dünyada Defne yaşayan bir ölüydü...

Hani Türkan Teyze, Defne
kendisine yalan söylediğini duyunca ona demişti ya;
"Biz nerelerde çevirdik seni Defne... Ne
çabalarla dirilttik. Seni ölümlerden döndürdük. Şimdi yeniden onun uğruna
koptun bizden. Onun için mi kandırdın bizleri..."
Yaptıkları iyiliği böyle
yüzüne vurması ne kadar kötü olsa da; aslında dedikleri de pek doğru değildi. Defne’nin
ailesi sadece onu fiziken ölümden döndürmüşlerdi. Defne hayattaydı belki nefes
alıyordu ama ruhen ölüydü. Sezonun ilk bölümünde Ömer’siz hayata başladığında "Yuva dediğin yer neresidir diye sık
sık düşünüyorum. Uyuduğun yer, doyduğun ya da... Sevdiğin, sevildiğin, dışarıda
ne olursa olsun günün sonunda vardığında oh dediğin yer galiba. Olup biten ne
varsa minicik bir kutuya koyup sakladım kalbimde. Evet, sığmadığı oldu bazen.
Zorlayıp acıttığı bazen kalbimin. Ama her şeye rağmen atamadım, tuttum içimde,
unutamadım, unutmak istemedim belki de... Bir şekilde hallettim. Sonunda
yaşadıklarımla, yaptığım tercihlerle buradayım işte. Yataktan çıkıp gözyaşlarımı silip, bir şekilde yeniden Defo olmayı başardım." sözleriyle
dile getirdiği gibi.
Evet, yataktan kalkmış
ve gözyaşlarını silmişti. Sadece çalışıyordu. Başka bir şey düşünmeden
çalışmaktı onu hayatta tutan. Eğer ailesi olmasaydı ya da belki onu yeniden
hayata başlayan küçük İso doğmasaydı bunun gücünü de bulamayacaktı. Ancak
İso’nun o dönemler söylediği gibi onunki sözde yaşamaktı. Defne de bunu daha
sonra Ömer’in dönmesiyle anlamıştı. Her ne kadar başta isyan etse de, onunla
geçirdiği her anda aslında şimdi hayata döndüğünü fark etmişti. Onun nefesi
Ömer’di, Ömer’in nefesi Defne olduğu gibi... Ruhen hayata Ömer’in dönmesiyle,
onun yanında vakit geçirerek dönmüştü. Kalbi yeniden atmaya başlamıştı.
Kızmıştı nefesi kesiliyor diye ama yaşadığı için heyecanlandığı için aslında
nefesi kesiliyordu. Tüm bunlar duygularının hayatta olduğunun göstergesiydi.
Evet, ailesi ona destek olmuş ölümden döndürmüştü ama Ömer’in asıl hayat veren
olduğu gerçeğini kimse göz ardı edemezdi. İso’nun kızsa da başta kabul ettiği
gibi. Defne o yaşayan ölü gibi yaşadığı günlere dönmek istemiyordu. Kimsenin de
ona engel olmasına izin vermeyecekti. Nerede durduğunu yaşadığı acılardan sonra
artık net bir şekilde biliyordu. Ancak ailesine rest çekebilmek için birazcık
itici güç lazımdı: Ömer’in yaşadığı kabuslarda buna vesile olmuştu. Ona karşı
bu kadar ağır cümleler kurulurken tereddütte düşmemeliydi. Artık kendisi için
bir şeyler yapmalıydı. Başkaları için değil, kendisi için yaşamalıydı. Ve
yaptı. O evi terk etti, ona hayatta onlardan daha çok ihtiyaç duyan
birbirlerini tamamlayan kişinin yanına gitti. Evden çıkarken "Yuva dediğin neresiydi? Doğduğun yer
ya da doyduğun. Sevdiğin, sevildiğin... En büyük mutsuzluğunda asla yalnız
olmadığını bildiğin ya da en çok mutlu olduğun. Artık bilmiyorum. Tek bildiğim
hiç aşina olmadığım bir maceraya atıldım. Doğru mu, yanlış mı, ne kadar uzun
yolum zaman gösterecek. Belki zamanla yeni bir yuvam olur, belki savrulur
giderim, bilmiyorum." sözleriyle tanımını bildiğini sandığı yuva
sözcüğünü yeniden sorgularken; aslında asıl yuvasına Ömer’ine gidiyordu.

14. bölümde aşkları yeni başlarken Ömer ona “Olman
gereken yerdesin, benim yanımdasın.” demişti. O günden bu günlere ne
badireler atlatıldı, köprünün altında ne sular aktı. Ve Defne yaşadıklarının
ardından olması gereken yere gidiyordu. Kapıyı açtığında onu "Tamam. BURADASIN. BİRLİKTE HALLEDECEĞİZ
HER ŞEYİ. KORKMA. BENİM YANIMDASIN ARTIK." diye karşılayan kişiye.
Artık Defne ile Ömer için 42. bölümde yüzüğü takarken Ömer’in “Bir daha hiç tartışmayalım. Kim ne derse
desin üzmeyelim, kırmayalım. Birlikte aynı yolda, aynı yöne yürüyelim artık.” sözleriyle
söylediği gibi el ele herkese karşı aynı yöne doğru yürüme vaktidir. İşin en ironik yanı tüm bunların Ömer'in Defne'yi gecenin karanlığında "Evet güvenmiyorum." diyerek terk ettiği günden tam iki sene sonra aynı gün yaşanmasıdır.
Yazı devam ediyor...