Çok eminim bu gerginliğin tek bir bölümlük olduğuna. Her şeyi bir anda yaşadık. Hem aile durumu, hem Ömer’in sorununun artması. Şimdi hepsi son sahneyle son buldu. Fragmandan belli ki Pamir’in girişimiyle Ömer’in olayı gün yüzüne çıkacak. Zaten ustanın “Sırtına bu kadar büyük yük alırsan, çok uzun mesafeleri yürüyemezsin. Bir yerde tıkanırsın, boğulursun.” dediği gibi uzayamaz bu durum. Defne’nin de “Beni Ömer ile kabul edin.” demesi, Ömer’in mahalleye gelmesi falan da bir şekilde ara yol bulunmasını sağlayacaktır. İso’ya da belki bu bölüm Nihan’a yaptığı konuşma gibi bu yaşanan karmaşada büyük görev düşüyor. Ama ne olursa olsun ailesinin yaptığı kabul edilir bir şey değildi.
 
Bu hayatta çok acımasız bir gerçek vardır. İster ailende olsun, ister dost ortamında biri küçük yaştan çok verici ve kusursuz taraf olduğu zaman ondan hep bunu yapması beklenir. Hem alttan alan olur, hep kendinden veren, hep hata yapmamak uğruna kendi zarar veren olur. “Sen kusursuzsun.”, “Sen muhteşemsin.” diye diye o kişiyi daha da kusursuz hale getirirler. O insanları mutlu etmek ve onların beklentisini gidermek adına kendi yok olmaya başlar. Defne’nin başına gelen de bu olmuş ailesi terk ettikten sonra. Hiçbir zaman kendi olamamış aslında. Ömer’e hani sezon başında “Senin yanında kendim olamıyorum.” demişti ya ama aslında İso’nun dediği gibi asıl kendi olan Ömer’in yanındaki Defne’ydi. Ailesi ve arkadaşları küçükken ona bir misyon yüklemişler ve Defne de hep o misyonda kalmış. Genellikle ailenin büyük çocuklarına düşer bu. Büyük çocukları hep evi toplayan, sofrada annesine yardım eden, ailenin yükünü üstüne alandır. Küçük ne yaramazlık yaparsa yapsın kabul edilir. Burada büyük çürük çıkınca Defne ailesinin reisi oldu. O kadar kusursuzdu ki; işte hayatında ilk kez ailesine bir hata yapıp bir şey sakladığında hemen lafı yedi. Ya da Nihan’ın istediğini yapmayınca hemen karşısında düşman kazandı. İşte ondan tek gerçek dostu bana göre İso’dur. İso’nun lafı uğruna Ömer’den uzak durdu ama dikkat ederseniz ailesi için bunu yapmadı. İso her hatasıyla onu kabul edendi. Zaten İso’ya hata yapmaktan da hiç korkmadı. Ama ailesine hata yapmaktan hep korktu. Açıklayamaması da ondandı. Onun kusursuz olmadığını görecekler diye... Bir zamanlar Ömer’e kiralık aşk oyun gerçeğini söylemediği gibi...  Ve o sahnede asıl şaşkınlığım Ömer’in geldiği için onu yeniden üzeceği değildi dert edindikleri, Defo’larının onlardan nasıl böyle bir şey saklamasıydı akıllarındaki sadece. Bir sorgulasalardı neden sakladı diye ama yapmadılar. İşte hep verdiğinde ve kusursuz olduğundan yaptığın en küçük hata başına kakılır. Serdar aynısını yapsaydı kimse tepki vermeyecekti.


 
Defne evet İso’nun dediği gibi Ömer’in yanında hep gerçek Defne’ydi. Ömer ilk asistanlık günlerinde onu sakarlıklarıyla, muzurluklarıyla, doğallıklarıyla sevdi. Sonra güven sorunuyla sevdi. Sorularına cevap vermese de sevdi. Kaçmasına rağmen sevdi. Ardından Kiralık Aşk oyununa ve bir yıl süren yalanlarına rağmen sevdi. Gerçek Defne’yi bilen ve seven tek Ömer’di. İşte onların aşkını da bu kadar özel yapan bu. Bana göre yuva dediğin sana yemek veren, mutsuz olduğunda ya da mutlu olduğunda yanında olan, uyuduğun yer değildir. Hiç kasmadan, kendini yormadan, kendini kanıtlamaya çalışmadan kendin olabildiğin yerdir. Ne yaparsan yap, katil bile olsan seni seveceklerini bildiğin yerdir. İşte Ömer’in yanı da Defne’nin yuvasıdır. Aynen ailesi gittikten sonra kendini sadece Defne’ye açan Ömer’in hissettiği gibi...  Geçen bölümlerde Defne o anlattığı hikayede ne de güzel anlatmıştı Ömer’in sadece kendisine bilinmeyen tarafını açtığını ne de güzel anlatmıştı aslında. Belki de böyle bir zamanda o hikayeyi yeniden hatırlamaktır doğru olan:
 
“Hep gizlermiş duygularını kral, kaçınırmış görülmekten, içinde saklarmış. Saklarsa, sakınırsa daha az hırpalanacağına inanırmış çünkü ama hiç belli etmese de hep genç kızın tarafında olmuş. Koruyup kollamış onu her zaman, her yerde, ne pahasına olursa olsun. Genç kızın ne zaman sevindiğini, ne zaman kırıldığını, ne zaman üzüldüğünü en iyi kral anlamış. Ve hep en doğru zamanda, en doğru yerde sarıp sarmalamış onu, yatıştırmış.
 
Gizliden gizliye hep izlemiş genç kızı. Hep farkında olmuş attığı adımı, nerede olduğunu, ne hissettiğini. Ne zaman ihtiyaç duysa özenerek, bazen korkarak kırmaktan ama her defasında üzerine titreyerek yanında olmuş. Hep iyi gelmişler birbirlerine, genç kız krala, kral genç kıza... Ne yaşanırsa yaşansın asla kaybetmemişler o aşkın ahengini, hep kaldıkları yerden eksilmeden eskimeden devam etmişler birbirlerini yaşamaya.


 
Hiç konuşmasalar genç kız bilirmiş kralın kalbinin hep doğru yerde durduğunu, ondan taraf olduğunu. Hissedermiş, bu yüzden hiç vazgeçmemiş tutmaktan elini, aşkla, sonsuz güvenle. Zamanla herkesten iyi tanımış genç kızı kralı. Bir tek o anlar olmuş kralın halinden. Kırılgan ruhunu, çocuk kalbini bir tek ona göstermiş kral. Zaman geçtikçe konuşmalarına bile gerek kalmamış. Hiç konuşmadan, iletişim kurmadan anlayabilirlermiş birbirlerini çünkü kalpleri hep aynı yerde atıyormuş genç kızla kralın. Bu yüzden hiç vazgeçmemişler ne aşktan, ne de birbirlerinden...”

Yazı devam ediyor...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER