Aşk ve Gözyaşı: Yeniden başlıyoruz

Aşk ve Gözyaşı: Yeniden başlıyoruz
"Aşk ve Gözyaşı," Güney Kore yapımı Queen of Tears'ın Türk uyarlaması olarak ATV ekranlarında izleyiciyle buluştu. O3 Medya ve Dass Yapım’ın yapımcılığında, Engin Erden'in yönetmenliğinde hazırlanan ve uyarlama senaryosunu Dilara Pamuk önderliğinde Elif Öner, Ezel Bıldırcın, İrem Pelin Sönmezer ve Doğacan Güneş Perkün'ün yazdığı dizi, alıştığımız Türk dizisi kalıplarını yıkarak taze bir rüzgâr estirdi. Hande Erçel'in canlandırdığı Meyra ve Barış Arduç'un hayat verdiği Selim'in başrolde olduğu hikaye, yalnızca bir aşk masalı değil, aynı zamanda statü, güç ve sınıfsal farklılıkların yarattığı içsel çatışmalar üzerine derin bir sorgulama sunuyor.



Geleneksel Türk dizilerinde gördüğümüz zengin ve güçlü erkeğin karşısında duran fakir, naif kadın hikayelerinin aksine, "Aşk ve Gözyaşı" bu rolleri cesurca tersine çevirmiş bir hikâye sunuyor. Dizi, mirasın ve gücün sahibi olan iş kadını Meyra ile kendi mesleğinin en iyisi olan, ancak eşinin ailesinin gölgesinde kalan Selim'in evliliğini merkeze alıyor. Bu durum, Selim’in "iç güveyi" olarak evlilikte zamanla yaşadığı yükü ve Meyra'nın gücünün ağırlığıyla başa çıkamayışının evliliklerini nasıl sarstığını gözler önüne seriyor. Evliliklerinin üçüncü yılında yaşanan bu kopuş ve aralarındaki çatışma, geçmişe yönelik flashbacklerle desteklenerek hikayenin geçmişle bugün arasında kuracağı dramatik köprüyle karakterlerin psikolojik derinliklerini daha net keşfetmemizi sağlayabilir. Bu sayede, dizi sadece romantik bir dram olmanın ötesinde, içsel çatışmaların ve evliliğin getirdiği zorlukların gerçekçi bir portresini çizebilir.



Meyra ve Selim'in hikayesi, Meyra'nın kendi şirketinde kimliksiz bir stajyer olarak görev yapmasıyla başlıyor. Selim'in, Meyra'nın gerçek kimliğini öğrendikten sonra kendi kabuğuna çekilmesi ve ait olduğu yere dönmesinin ardından, Meyra tüm statüsünü bir kenara bırakarak sevdasının peşine düşüyor. O dönemde yaşadıkları bu büyük aşk, onları zamanla o sıcak sevginin yerini buz gibi hayatlara bırakacağı bir evliliğin içine çekeceğinden habersiz çıktıkları yolun ilk adımıydı. Zaman ve koşullar, belki de iş prensipleri, ikisi arasındaki aşkı buz dağına benzeyen bir rekabete dönüştürse de, her sahnede aralarındaki güçlü bağ ve birbirlerini koruma içgüdüsü bir şekilde hissediliyor. Meyra'nın değişen tavırları ve hastalığının onda bırakacağı hisler, hikâyeyi psikolojik bir dramaya dönüştürecek ve karakterin davranışlarının arkasındaki yükler ve acılar, izleyicide büyük bir empati uyandıracaktır.



Selim'in, Meyra'nın "Ölüyorum" dediği andaki tepkisi ise, aşkın ne kadar güçlü, aynı zamanda ne kadar kırılgan olabileceğini dokunaklı bir şekilde sergiledi. "Aşk ve Gözyaşı," bize aşkın sadece bir his değil, aynı zamanda bir direnç ve varoluş biçimi olduğunu hatırlatıyor. Meyra ve Selim'in hikayesi, masumiyetle derinliği, görkemle kırılganlığı birleştiriyor. Bu dizi, her sahnesinde romantik bir yolculuktan öte, ruhsal bir keşif sunuyor. İzlemeye devam ettikçe, kendinizi bu aşkın sessiz ama derinden gelen gücüne kapılmış bulacağımızdan şüphem yok.

Bir sabah uyandığında, Meyra’nın hiç olmamasını dileyen Selim'in, öleceğini söyleyen Meyra'nın soğuk ama korku dolu bakışlarına bıraktığı şaşkın ama korku dolu bakışlar, aslında dileğinin bu olmadığının ve kalbindeki Meyra'nın hâlâ orada bir yerlerde olduğunun farkına varmasına sebep oldu. Selim'in yaşadığı o sonsuz aşkı yok sayıp Meyra'yı yok saymasının üzerine, Meyra'dan duyduğum "Yakınlarına iyi davran" cümlesi içimde bir şeyleri incitti. Meyra'nın kaybettiği aşkın sesi gibiydi. İpler nerede, nasıl koptu; ilk kim kimden uzaklaştı, kim kimden vazgeçti, bilmiyorum. Ama o cümle sessiz bir hatırlatma gibi; hâlâ içinde bir özen, bir beklenti, belki de kırılmamış bir umut taşıyan Meyra'nın bir temas, bir anlayış, bir sevgi bekleyişiydi. Buna ek olarak, Selim'in babasının doğum gününe gidemeyişi ve Meyra'nın bunu önemsemeden masadan kalkıp gidişi, Selim'in buna mecbur bırakılışı da ayrı kalbimi incitti. Selim’in bu denli hiçe sayılması aslında onun bu evlilikteki en büyük eksikliğiydi.



Belki de her şeyin ortasında, birbirinize hâlâ verebileceğiniz bir şans vardı; ama görmeyi seçmediğiniz o anlar, yılların ağırlığıyla sessiz bir boşluk bıraktı. Şimdi geriye dönüp bakınca, belki de yapacağınız en iyi şey, birbirinizin halini olduğu gibi kabullenmekti. Selim, Meyra’nın soğuk duruşunun ardındaki acıyı görmeyi seçmedi. Meyra ise, Selim’in kendi dünyasında "iç güveyi" olmanın getirdiği baskının onda nasıl bir etki bıraktığını görmedi. İletişimsizlik ve anlamayı reddediş, aralarında sessiz bir boşluk yarattı. Oysa bu boşluğu bir şans olarak görebilir, birbirlerine sarılarak yaralarını sarabilirlerdi. Meyra'nın öleceğini söylemesi, Selim'in olmamasını dilediği sevdasının aslında hafızalardan silinmeyecek güzelliklerle dolu olduğunu hatırlattı ona. Meyra'nın bambaşka biri oluşunun altında yatan etkenin aslında hastalık olduğunu anlayacak olan Selim'in neler hissedip nasıl pişmanlıklar yaşayacağını çok merak ediyorum. Aşkıyla gözyaşıyla hikayemiz yeni başlıyor.

Hikâyenin orijinalini izlemedim, izlemek de istemiyorum; çünkü bilmeden seyretmek benim tercihim. Ben, Selim'in orantısız güç karşısındaki çıkmazına, Meyra'nın hastalığın getirdiği bilinçsiz güç gösterisine inandım. Sevgili Barış ve Hande'nin emeklerine sağlık; tüm oyuncu kadrosuyla tertemiz karakterler çıkmış ortaya. Buna ek olarak, ne yazarsa sorgusuz sualsiz okuyacağım tek kalemdir Dilara Pamuk. Hikâyenin orijinaline ne kadar sadık kalınır bilmiyorum; ancak onun kendi dokunuşlarıyla hikâyeye bambaşka ve çok özel bir yön vereceğine eminim. Ve yine kalemlerine sonsuz güvendiğim senaryo ekibi Elif, Ezel, İrem ve Doğacan’ın katkılarıyla da bu yolculuğun daha da derinleşeceğini inancım sonsuz.

Aşk ve Gözyaşı benim için çok özel ve unutulmaz bir yolculuk olacak. Bu yola eşlik edecek kamera önü ve arkası emek veren herkesin emeğine sağlık.

Yolunuz açık olsun dostlarım.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER