İşte son iki bölümdür yaşadıklarımızın özetiydi bu sözler… Hiç kimseye sıcak kalbini göstermeyen kralın sadece genç kıza göstermesi. Onun yanında huzur bulması. Tıpkı Defne’nin onun yanında kendi olabilmesi gibi… Çok zordur birinin yanında kabus görmek ya da zayıf tarafını göstermek. Kasarsın. Ama Ömer acısını paylaşmasa bile onun yanında yaşayabildi. Ailesi gittikten sonra hep yalnız olan Ömer ilk kez 38. bölümde Defne’nin gecenin bir karanlığında ışıkları açarak elinde pazı sarmasıyla geldiğinde yalnız olmadığına inanmıştı. Daha sonra ise bu bölüm Defne bir kere daha ne olursa olsun aynen annesi gibi Ömer’in yanında her daim olacağını gösterdi. Kirpiye zarar vermek istemeyen, çocuğuna iyi insan ol öğüdü veren, dans etmeyi öğreten bir melek annenin çocuğuna da zaten Defne gibi bir kadın ancak hayat arkadaşı olurdu. Defne de bir melekti. Ömer’in hayatına merhem olan bir melek. Kiralık Aşk’ın en sevdiğim repliklerinden biridir Ömer’in ailesinin mezarında dile getirdikleri:
 
“Anne hani çocukken sorardım ya ‘Size bir şey olursa ben ne yaparım?’ diye. Sen de ‘Hayatta tutunacak başka duygular da var.’ derdin ‘Hayatı yaşamaya değer kılan. Aşk mesela her şeyin üzerinde.’ Öyle bir his ki o, hem kendini bulduğun hem de vazgeçtiğin kendinden. Hem içini su serpen, hem de cayır cayır yakan. Defne... Öyle bir iyi geldi ki bana... Yatıştırıyor, ehlileştiriyor, daha iyi, daha sakin bir adam yapıyor beni.”
 
Bu sözlerden anlıyoruz Ömer’in de aslında Defne’nin kendisine tek iyi gelen şey olduğunu çok iyi bildiğini. Serdar’ın aklı başında olduğu günlerden birinde “Hani ‘Defnemize iyi bak’ falan diye. Ama sen o kadar güzel seviyorsun ki; öyle iyi geliyorsun ki; gözünde şimdiye kadar görmediğim bir parıltı görüyorum. Halinde, tavrında. Senleyken çok mutlu görüyorum. Gözüm hiç arkada değil. Siz iyileştiriyorsunuz birbirinizi. Hep de böyle devam edin.” dediği gibi bu hayatta sadece ikisi birbirine iyi geliyordu. Ve şimdi Defne’nin yeniden iyileştirme gücünü hayata geçirmeye zamanıydı. Çünkü aşk cidden iyileştirir.



Hani herkesin sürekli eleştirdiği ama benim bitip tükenmeden koruduğum o Defne’ye bu bölüm bir daha hayran kaldım. Biz ekran başında Ömer’e ne olduğunu bilmeden onun bu haline üzülürken yanında yattığınızı düşünün Ömer’in... O an neler hissederdim hayal bile etmek istemiyordum. Sevdiğim adamın kabuslar gördüğüne, ter içinde kaldığına şahit olmak nasıl bir etki bırakırdı düşünmek bile istemiyordum. Defne de tüm bu yaşadığı telaşı, korkuyu ve üzüntüyü bizlere en güzel şekilde yansıttı. Akşamın bir saatinde onu yerde otururken bulduğunda yaşadığı şok, yatağa geri döndüğü zaman geri yatamaması, ertesi sabah en büyük sorunlarının aslında bu olduğunu dile getirmesi, akşam yeniden ona gitmek için kendine göre bahaneler bulması, telefonu açmadığında yaşadığı telaş ve eve gittiğinde bu telaşını dile getirme şekli. Hani çok ama çok korkarsın, korktuğun başına gelmediğini fark edince de bir türlü sakinleşemezsin ya, Defne de Ömer’i çizim yaparken gördüğünde Ömer ona sarılsa da bu yaşanan gerilimi ne de şahane bir şekilde yansıttı herkese... 



Daha sonra ise çocuğu ateşle yatan bir annenin tuttuğu nöbet gibi hiç uyumadan Ömer’in yanında durması. Kitap okuyarak, onu izleyerek sabaha kadar beklemesi. Her gördüğü kabusun ardından kendine göre geliştirdiği yöntemlerle sakinleştirme çabaları ve sonradan o muhteşem sesiyle söylediği şarkıyla sağladığı huzurlu uyku... Bununla da kalmayarak yapacağı toplantıyı iptal etme çabaları, sevdiğinin yaşadığı bu travmayı Sinan ile bile paylaşmayarak sırrına ortak olması, toplantıda tam da takıldığı an elini tutarak tüm sevgisini ona aktararak yeniden sakinleştirmesi... Bu bölümde 20.bölümde Ömer’in dediği gibi sevmeyi bilen o şahane kadını gördük. Yaşadığı her duygu benim öyle bir yerime dokundu ki... Bu acıların yaşanması lazımdı. Ömer’in de o günleri kötü geçirdiğini görmemiz lazımdı. Ve en güzel şekilde gördük. Yaşadığı acılara merhem olan kadını da gördük. Onun telaşını sakinleştirmeye çalışan ve kendine göre onu koruyan o muhteşem aşık Ömer’i de...



Kendisi için telaşlanan Defne’yi ne de güzel sevdi Ömer. Belki sırrını söylemedi, dile gelirse daha çok kendine zarar vereceğinden korktu ama sevdiğinin o korkusunu da çok güzel dindirmeyi başardı. Her yan yana geldikleri an, birbirlerine sarılma şekilleri beni benden aldı. Ne kadar doğaldı. Aşklarını hiç bu kadar derinden hissetmemiştim. Hiç bu kadar şahane olmamışlardı daha önce. Çok gerçeklerdi. Acıyı yaşarken bile aşkları doruktaydı. Sarılmaları, sakinleştirmeleri, hele birlikte çalışma odasında oturmaları, televizyon izlemelerinden ve her şeye rağmen patlamış mısır yiyerek kahkaha atabilmelerinden bahsetmiyorum bile... Biz olmaktan BİR olmaya çok güzel geçmişlerdi. Bu izleyiciye bence şahane bir şekilde geçti. Yatakta yatmaları sanki kırk yıllık karı koca gibiydi. Kendilerine has o kadar güzel sarılma ve yatma şekilleri geliştirmişler ki içimiz eridi. Yaşanan her an ile bu aşka olan inancım tavan yaptı. Hani Defne geçen bölüm plazanın tepesinde “zirve burası” demişti ya, benim için bu aşkın zirvesi tüm bu yaşanan anlarda geçen sevgi akımıydı. Her şeye rağmen baki kalan aşktı. Her ne kadar bazı insanlar eleştirse de 64 bölümdür bir kere bile saflığından ve iyi niyetinden ödün vermeyen Defne karakterini yazdığı için Meriç Acemi’ye teşekkürü borç bilirim. Hayatta bunca yaşananlara rağmen hep iyi kalmak ne zordur. Bir kere bile yolundan şaşmamak. Ömer ile Defne karakteri ve onların aşkı tüm hayatın zorluklarına rağmen her hafta daha da zirveye ulaşarak kalbimi kazanıyor.

Yazı devam ediyor...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER