Aşık olmak mı? Yoksa aşk olmak mı?
Hangi dünya telaşı önler ki aşkı, ince sevdayı?
Boş ver hangisi, gelmiş geçmişi, anda kalmak en iyisi.
Herkes bugüne dek Ömer'i öyle bir suçladı ki, "Biraz da kendimi suçlayayım" diye düşünmüş olacak ki Defne'nin dizine olandan ötürü, büyük bir suçluluk hissetti. "Ver elini... Bana geçsin acın, bana ver..." Acı, mentaldir. İnsan aşık olduğunda, yüreğine bak batırıyorlarmış gibi bile hissedebilir. Acı, kafamızın içindedir yani. Parmağımız kesildiğinde fark edene dek, acısını hissetmeyebiliriz. Çok sevdiğinin acısını alabilmeye o kadar inanıyorum ki... Zamanında, taşıdığı tüm yüklere rağmen, Ömer'in bütün dertlerini çekip almak isteyen Defne'ye, kıyamadığı için hiç göstermediği bir yolu öğretmiş oldu. Annesinden kalan, ancak çok sevdiğin insanların acılarını çekebileceği, ruhlarının birbirlerine bağlı olduğunun en büyük kanıtıyla karşılaştılar.
Aşk işte... Tüm acıları dindirir, iyileştirir ve sakinleştirir.
Defne, Ömer'in onun için üzülmesine öyle bir üzüldü ki, neredeyse kalkıp dans edecekti, önemli bir şeyi olmadığını göstermek için. Bir zamanlar asistanı Defne'nin, ayağının incinmesine rağmen, topuklu ayakkabılar üzerinde yürümesine ses edemeyen, onu eve dahi bırakmayı akıl edemeyen Ömer İplikçi'nin aşkla evrimini izlediniz sevgili sayın seyirciler. Buzundan, çekirdeğine, çayından tekerlekli sandalyesine kadar, Defne'nin tüm konforunu düşünen, bir adet aşka düşmüş ideal sevgili adayı! Şayet ben Defne olsaydım, gittiği yere kadar, insanların inanma potansiyellerini zorlayana dek, iyileşmemiş gibi yapardım. <3
"Kendine hiçbir zaman, başkasının gözünden bakma, kendi değerini kendin belirle..." Ömer'im İplikçi'm, belki hiç bu kadar haklı olmamıştın ama o işler pek öyle olmuyor. Senin dizlerinin bağı çözülmüyor sonuçta, sen bilmezsin. İnsan beğenilmek, takdir edilmek isteyebiliyor. Her ne kadar bu özgüven eksikliği olsa da, gereken hasar tadilatını sağlamadığın da aşikar. Sen değil miydin, Defne'yle ilk iş toplantısında, herkes onu tebrik ederken, "Toplantım var" diyerek, çıkıp giden? "En iyi sensin Defne!" diyeceksin, sonra yine mesleki tavsiye verirsin. Hem zaten Defne'nin de sorunu bu, senin ona inanman. Başınıza ne geldiyse, sen ona kolay inanmadığın için geldi. Hem iş ilişkisi aşka dönüştüğünde, iş sorunlarını bırakmadık mı ya? Boşuna demiyorum, "Batsın bu Passionis!" diye, derdi bitmiyor. Artık aşka geçsek ya biraz...
Evlilermiş gibi, mutlularmış gibi!
Defne ve Ömer'in kurabiyeli çaylı, gülmeli eğlenmeli sahnelerini çok sevdim ama Sinan yukarıdan müziği o kadar çok açtı ki, ne konuştular duyamadım. "Canım klip çekiyorum hiç bölmeyeyim" tadında sahneler iyidir hoştur ama bıktım sevgili okur. Defne ve Ömer'i yan yana, kahkaha atarken nadir görebilen bir izleyici olarak elbette merak ediyorum ne konuştuklarını, bunu söylemek zorundayım. Defne'siyle birlikte uyuyan, ertesi gün onu kucağında taşıyan Ömer'ler ve içi olan Defne'ler candır elbet, sahip çıkalım, kolay bulamıyoruz.
Gelelim Defne ile Koray'ın yemek zorunda kaldığı fasulyenin faydalarına... Pamir'in kiralık aşk olduğunu, Defne'nin duymasını açıkçası istemiyorum ama duymamasına da gönlüm razı değil. Duymasın çünkü bu durum Defne'nin kaldırabileceği kadar ağır değil. Defne'yi Ömer'e kiralık aşk olarak tutan ve hayatlarını mahveden kadın, İplikçi servetini içerde bırakmak için, Defne'nin hayatına birisini -öz yeğenini- sokuyor. Bu o kadar iğrenç ve çirkin bir durum ki, Ömer'le beraber yetmiş milyonun içi almıyor. Bilmese de olur, nasılsa Pamir, Defne için önemli birisi değil. Ömer, bunu söylemezse suçlu olmaz benim gözümde, Defne'nin gözünde de olmamalı.
Senin beni öldüresin mi var adam? O nasıl bakmak?
Ömer'in, cinleri fark etmesi ve Defne'yi hepsinden korumak istemesi mutlu hissetmemi sağlıyor. İlk sezonla beraber, gerimizde kalan elli iki bölüm boyunca hayalini kurduğumuz şeydi bu. Evet, Defne korunmaya muhtaç bir aşık! Her geçmişi yara bere dolu insan gibi, sevdiğinin güvenli omzunda dinlenmeyi hak ediyor artık. Defne'nin kılına zarar gelse dayanamayan Ömer'in, Defne'nin ruhunda oluşan tüm hasarları onarmasını bekliyorum. Keza, aynı şey Defne için de geçerli. Aşk işte... Derdi verende en büyük dermanın saklı olmasıdır aşk. Yaşasınlar doya doya, eksilmeden, engellere takılmadan, hasrete bulaşmadan, iki kişi olarak.
Yazı devam ediyor...