Doğruysa, dağları bile aşıp seni yine de gelip bulan aşk... Katmandu'dan kalkıp Roma'ya kadar gelip, Ömer'i de yanına katıp İstanbul'da, Defne'nin içinde bulunduğu binanın şalterlerinin önünde belirivermişti. Sanırım gün geçtikçe daha fazla sevdiğim ve geçen sene kırdığı ponçik gönlümü çok güzel alan Sinan'a bir aşk borçluyuz!
Öyleyse, tekerlekli sandalyesine rağmen Defne'nin Sinan için Seda'nın yanına inmesine değer. Sinan, Defne'yi gönderdiğini unutup, bir çırpıda Seda'ya, Defne'den evvel koşsa bile değer! Böylece, Yasemin'in üzdüğü İso'nun ahını alan Sinan'ın da çektiği acı son bulabilir, benden onay var. Ama bilhassa Yasemin'in acısı lütfen devam etsin, keza zaten kendisi Paramparça! (Ne kadar çirkin olduğunu bile bile, bu espriyi yapmadan duramıyorum, Allah'ım yardım et!) Neyse.. Ne diyordum? Sinan! Ne adamsın sen Sinan? Defne-Ömer-Sinan sahnelerini o kadar çok özlemişim ki, çok iyi geldi açıkçası. Katmandu'ya gidip ermesi çokça işimize yarayan Sinan'ın, ısrar kıyamet tüm karışmamacılık oyununa rağmen yine elleriyle DefÖm yaratıyor olmasına bayılıyorum.
Gülmekten öldüm, net en güzel sahnelerden!
Ömer'in hissettiği suçluluk duygusuna son çare, balkondan atlama seçeneği sunan koca yürekli arkadaş Sinan'ın sayesinde, Seda belki de okul hayatında görmediği bir başarıya ulaşacak. Ne Seda'sı, Lara olacak o. Sahi, Lara'nın ödevini neden Lara'sız yaptınız siz? Bu terslikte bir aşk var zaar.
Defne'nin ömürleri iletişimle geçmişçesine, Ömer'e konuşmak istemediğini söylemesi şuursuzluğuna değinerek zor toparladığımız moralimizi bozmak istemiyorum sevgili okur. Size de bana da yazık çünkü. Pamir'in hiçbir planının kolay bozulmayıp, dara düşenin Ömer olması ve sırasıyla neredeyse herkes tarafından ihanete dönen hayatına da değinmeyeceğim. Yoksa, Koray'ın her sırrı yeri geldiğinde pek tabii saklayabilmesi ama söz konusu Ömer olduğunda işleri bozmasını, "Koray işte..." diye geçemeyeceğim. "Gallo, Ömer Bey'i beğenmiyormuş" cümlesi hâlâ kalbimde yarayken, bunu da Koray'ın hanesine eksi puan olarak yazıyorum.
Aşk dediğin biraz da tüm lokantaya kurufasulye ısmarlamak değil midir zaten? Üç masalık lokantada, Defne ve Koray'ın hesabını ödemek için kasaya giden Ömer'e zor soru: Hangi masa? "Ben hobi olarak yan masanın hesabını ödemek istiyorum, bizimkini de onlara kitlersiniz." demedi tabii. Ama ben öyle derdim. <3 Hayır parmakla, "Şu masa" diye mi göstercem, görmedin mi nereden kalktığımı? Beeeeeen beeeeeen Ömer İplikçi! Ömer de ne kadar da çok tanıyormuş Defne'yi gözlerim yaşardı. Meşhur kurufasulyecisini bile biliyormuş. Ben size diyorum da inanmıyorsunuz, onlar biz varken konuşmuyorlar yoksa çok samimiler!
Ben, "tam konuşacaklarken yangın çıkar" diye düşünürken olayın kötü seyriyle dalga geçiyordum ama Pamir yazılarımı okumuş olacak ki aklına bir hinlik sokuvermişim. Ömer, Defne'sine sarılmış, onu panik atak kriziyle yangını depreme çeviren insanların arasından çıkarıyordu ki -adını bilmediğim birisi tarafından- itfaiyeci zannedildi! "Ömer Bey n'apçaz, Ömer Bey n'apçaz?" Elinizin körünü yapçaksınız! Kaçın işte! Minnacık bedeniyle kalabalıkta kaybolan Defne'cik yere düştü ve dizi döndü. Hem Defne'nin dizi döndü, hem de bizim Kiralık Aşk olan dizi döndü. Bayağı olayların seyri değişti, gözlerimden yer yer kalpler çıktı.
Gerek Star Tv'nin, gerek resmi dizi hesabının sorduğu, Defne'ye uzanan elin kime ait olduğunu öğreneceğiz sandım ama meğer onlar da bilmedikleri için tüm hafta bize sormuşlar. Vallahi Aytekin diyen de var ama ben olayı üstlenmek istiyorum! O el benimdi sevgili okur. Benim için buna inanırsanız çok sevineceğim. Çünkü, "Defne! Ben senin hayatını kurtardım!" diye doya doya yürümek istiyorum bundan sonra. ^^
Yazı devam ediyor...