Yazdığım bu
satırları okurken iyi niyeti ya da saflığıyla yaptığı her hareketinde hemen
atarlandığınız/mız bu kızı hatırladınız değil mi? Aşk acısı tuzla buz olduğunda
sevdiğine mucizelerin var olduğuna inandırmak isteyen o genç kızın ta kendisi.
Hani daha sonra küçücük masmavi bir atölyede sevdiğinin gözlerinde acı
gördüğünde yine “Sen böyle görmek çok
üzülüyorum. Hatta şey diyorum keşke onun dertleri bende olsa da, o dert çekip
üzülmese.” diyen. Şimdi o genç kız yeniden sahalara dönerek ikinci şansını
kaybetmek üzere olan kralın yanındaki yerini herkese karşı en iyi şekilde
savunmak ve ona destek olmak için alıyor. Tıpkı Koray’ın “Bunlar hep öyledir. Bir ayrılırlar, barışırlar. Ama bir olay olduğunda
bunlar hemen birbirine kenetlenirler. İstisnasız hep birbirlerinin tarafını
tutarlar. Zaten Ömüş’ün avukat tutmasına gerek yok, salsın kuru kızı üstlerine
haklı çıkarmak için elinden geleni yapar.” sözlerindeki gibi ve hatırlatıyor
ona aslında biraz emek ve sabırla aslında ikinci şansın imkansız olmadığını...
Ama işte kralımız aceleci davranmaktan hoşlandığından tepe üstü çakılmanın
sürekli sınırına geliyor. Hatta rekabetin içerisinde kendini buluyor. Aynen
asıl sahibinin kim olduğuna dair şüpheler ortaya çıkan İkinci Şans gibi...

Biz biliyoruz
Defne’nin kalbinin sadece ama sadece Ömer’e ait olduğunu. Defne de biliyor
İkinci Şans çiziminin Ömer’den başkasına ait olamayacağını. Bizim Defne’yi Pamir’e karşı olan duruşu hakkında şüphe
duyanlara savunduğumuz gibi, o da Ömer’in hiçbir şekilde çalmayacağını hatta
esinlenmeyeceğini dünya aleme ilan ediyor. Ancak bazen ne kadar emin olursak
olalım bazı şeylerin sahiplerinin resmi olarak da kanıtlanması gerekiyor. Bu
tarih bazen yapılan bir çizim kenarında yer alıyor, bazen bir mailde, bazen ise
de kalbe girilen o anın yer aldığı kendi kişisel geçmişimizde. Ve şimdi öyle
bir noktadayız ki; herkesin yerini bilmesi adına resmi tarihler açıklanmalı. Ama
ben biliyorum Aşk Acısı koleksiyonu gibi giydiği an Defne’nin ayaklarına tam
olan İkinci Şans da tarihin tozlu sayfalarında kaybolmayacak. Bu sefer çünkü
acının değil, umudun peşine düştük hep beraber. Her ne kadar kaybetmiş gibi
görünsek de, istediğimiz bir ikinci şans olduğuna göre sonuna kadar savaşmamız
gerekir. Sonuçta çıkmadık candan umut kesilmez. İstediğimiz sonuca
ulaştığımızda ise Ömer, Defne’nin kalbinde tek sahibi olduğunu yeniden elde
edeceği ikinci şans ile Pamir’e kanıtlarken; Passionis de İkinci Şans modeliyle
aynen onların aşkları gibi küllerinden doğacak. Sonuçta biz mucizelere inanmak
istiyorduk, değil mi? Sadece bazen bazı şeylerin değerini anlamak için ne yazık
ki hayat önümüze biraz rekabet koyuyor o kadar. Yoksa her şey ve herkes eninde
sonunda ait olduğu yerde kendi mutlu sonunu yaşıyor. Özellikle de iyilerin hep
kazandığı bizim masalımızda... Eğer unuttuysanız bu masalı sizlere hatırlatayım
ya da durun son zamanlarda konuşmalarıyla bizleri oldukça şaşırtan Derya
hatırlatsın en iyisi: “Lütfen şu işi
çözün. Çünkü ben bu hayatta gerçek kahramanlar olduğuna inanmaya devam etmek
istiyorum. Dünyanın böyle bir yer olduğuna inanmaya devam etmek istiyorum. Size
inanmaya devam etmek istiyorum. Bu masala inanmaya devam etmek istiyorum. O
yüzden lütfen bu işi çözün.”
KISA... KISA...
- Defne ile Ömer’in
birbirini bu kadar iyi tanıması sizin de çok hoşunuza gitmiyor mu? “Biz çok
gerçek şeyler yaşadık” diyen Ömer’in bu sözünü onaylayan türden anlar yaşıyoruz
bu sezon. Nohut ve pilav siparişi, Eminönü’nden aldırmaya niyetlenen kahve
makineleri ve daha birçoğu. Belki aşklarından, oldukları yerden, şu anda nereye
doğru gittiklerinden emin değiller ama birbirlerine dair hiç şüpheleri yok.
Birçok konuda kararsız Defne’nin Ömer’in başına gelen olaylar sonucunda
kendinden çok emin Pamir’in karşısında “Ben Ömer’in tarafındayım” dediği gibi...
Taraf da, kazanan da belli aslında. Tüm bu rekabet işte sonuçları
resmileştirmek adına.
- Meriç Acemi’yi
yarattığı Pamir Maden karakterinden dolayı kutluyorum. Biz Ömer İplikçi’yi
karmaşık bir karakter sanırdık, sağ olsun Pamir kafamızı allak bullak ediyor.
Bir an oluyor kendisinden nefret ederken, bir gülüşüyle “Acaba her şeyi bir
oyun için mi yapıyor? Bu aşkın asıl pusulası o mu?” dememizi sağlıyor. Valla
Neriman’ın da dediği gibi ben hiçbir şey anlamıyorum. İlk kez cidden
anlamıyorum. Kafam bu karakterle allak bullak oldu. Tek anladığım Meriç hanımın
da amacının zaten bu olduğu. Yaşanan bu rekabetten dolayı Defne ile Ömer
birbirlerine doğru hızlı adımlar atarken bizim de kafamız Pamir ile karışsın.
Düşman mı, yoksa dost mu olduğunu anlamakla hafiften delirelim. Ya da
sakinleşelim mi? Sonuçta Defne'nin hiçbir şekilde Londra'ya gitmeyeceğini biliyoruz, belki de kendisinin de dediği gibi sadece eğleniyordur.

- Aytekin açık ara
Koray’ın kalbimdeki yerini feth etmeye başladı. Gün geçtikçe Defne-Ömer
aşkından uzaklaşarak Neriman’dan taraf olmaya başlayan Koray üstünde ani bir U dönüşü
yapılmazsa, Aytekin’in gönlümün maskotu olmasına çok az kaldı. Her ne kadar
kendisi olaylardan çok uzak olsa da, tespitleriyle beni benden alıyor.
- Son zamanlarda
dizideki bir diğer favori karakterim de Seda. Bu bölüm sayesinde epey güldüm.
Bir kahve daveti için ayna karşısında yaptığı denemeler, her kadın gibi
Google’da arama yapmalar ve kızıyla olan dertleşmeleri çok hoşuma gitti.
Başarılı ve akıllı kadınların da Sinan’ın önyargısının aksine böyle eğlenceli
ve çocuksu bir ruh yatabildiğini gösterdikleri için Kiralık Aşk ekibine
teşekkür ediyorum.
- Bu haftaki bir
diğer teşekkürüm de Necmi’ye. Yaşadıklarından ders alarak değişmesi çok hoşuma
gitti. Bir zamanlar annesiyle babası vefat ettikten sonra Ömer onlara sırt
döndüğünde de keşke bu tip adımlar atsaymış. Ama geç olsun güç olmasın derler.
Şimdi baba yarısı olduğunu ve Ömer’in bu hayatta yalnız olmadığını doğru
zamanlarda çok da abartıya kaçmayan adımlarla çok güzel gösterdi. Sayesinde
golf oynayan ne kadar çok avukat olduğunu öğrendik ancak avukatlar ordusu pek
de bir işe yaramamış gibi görünüyor ancak daha sonuçlanmadığına inanıyorum o
hikayenin.

- Gelelim yeni
Küçük Emrah’ımıza yani İso’ya... En sonunda beklenen gerçek ortaya çıktı.
Farkında mısınız yeni sezonda artık hiçbir sır saklı kalmıyor. Defne’nin pazı
hazırlaması ya da Derya’yı tembihlemesi, Ömer’in kutuyu bulması, Ayşegül’ün
evli olması... Bazıları başkaları tarafından hızlıca ifşa ediliyor, bazıları
ise kendileri ortaya çıkması için zamana bırakılıyor. Daha doğrusu hayat
engelliyor. (Her şeyi hemen söyleyen Şükrü abinin kitabı söylememesi gibi...)
Sadri ustanın her ağzını açtığında araya bir şeyin girmesi gibi. Kendi
öğrenmesi çok iyi oldu. Belki kalbine bir bıçak saplandı ama içimden bir his
saplanan bu bıçağın İso’ya yeniden “aşk için her şey yapılır” mesajını
vereceğini söylüyor. Şu anda Defne’ye Ömer konusunda sert olan İso’nun bu yanı
da Ayşegül’e olan aşkıyla törpülenecektir belki de... Ayrıca aşık olduğu insanın yanında nasıl olduğunu da keşfeder. Ve işte o zaman Defne de Nihan ile dertleştiği gibi yeniden Ömer'e dair İso ile konuşmaya başlar.
- Tabii ki yazıyı Nihan'dan bahsetmeden bitirmek olmaz. Son zamanlarda içine Kiralık Aşk izleyicisi kaçmış bir hali var. Ömer hakkında istese de kötü şeyler söyleyememesi, daha sonra öptüğünü duyduğunda yüzünde beliren sevinç, o hepimizin aklına takılan sakalları, caps'te bahsederek Kiralık Aşkolog dostum Virgo'ya selam çakması, sonrasında da sorduğu sorular ve Serdar'ın sorularından kaçış halleri çok güzeldi. Ayrıca küçük İso'nun neden Defne ile kaldığını merak edenlere de cevap vermeleri pek bir memnun etti.