KISA... KISA...

 
- Koray’ın tüm bölüm boyunca düşüncelerimizi dile getirmesine bayıldım. Defne’ye giderken ki o içten sarılması, Ömer’e söyledikleri ama en çok arkasından yas tutmak için bir araya geldiğinde “Ne kadar tatlıydı. Hala o ses kulaklarımda çınlıyor. Seke seke gelirdi her sabah ofise... O insan üstü bir şeydi. En zor zamanlarımda öyle sihirli dokunuşlarıyla hayatımı kurtarırdı beni. Altın kalpli, iyi niyet elçim... Hem yetenekliydi, hem tasarımcıydı, hem Ömüş’ümün nişanlısıydı.” sözlerini sevdim. Ayrıca bizim geçen haftaki bölümün ardından Defne ile Ömer’e dair yaptığımız tüm konuşmalar Sinan ile Yasemin olayında garip bir yansıma olarak Koray ile karşımıza çıktı: “O sana yüzüğü taktığı hafta sen yüzüğü çıkarıp vermişsin eline. Bunda da bir güven problemi oluşmuş. Bir güven problemi yaşayınca ister istemez travmalar yaşamış, etmiş. Düzelmez sizin aranız, aşamaz bu olayı. Travmalar çok zor.”
 
- Çok sevdiğin biri giderken istemeyerek kalan taraf olmanın ne kadar zor olduğunu anladım bu hafta. Ama en çok anneanne olmanın ne kadar büyük bir gönül gerektiğini... Önce Defne ile ağladım Türkan teyze’nin “Sen bunca zamandır bu kadar acı çekiyorsun da, bu yüzden mi bana söylemiyorsun. Bunca derdin arasında bir de beni teselli mi ediyorsun. Ah benim merhametli kızım. Sen ne dertler çekmişsin ben anlamadım, ne yükler taşımışsın. Nazarlara geldiniz, çok mutluydunuz. Ağla, dök içini... Öyle kıvranırsın, insanın yüreğini söker, imanını gevretir, anasını ağlatır, dermanını bulamazsın benim yaralı kuzum. Gözünün feri gitti, hiçbir şey yemiyorsun, neşen kesildi. Ah benim talihsiz kızım...” sözleriyle, ardından Defne’yi yolcularken ki “Eğer orada mutlu olacaksın, varsın biz sensiz kalalım. Yeter ki sen iyi ol.” sözleriyle Türkan teyzeyi sarıp sarmalamak istedim. Tabi Ömer’in Manisa’ya gittiğini duyunca ise onunla birlikte göbek atma istediğim de doğrudur.


 
- İso’nun Sadri usta ve Hulusi bey ile yaptığı sohbetler her hafta daha da anlam kazanıyor. Onun gibi filozof adam için atölye ne doğru bir adres. Sürekli bambaşka hayat dersleriyle karşımıza çıkıyorlar. Bu haftakiler de İso’nun “Kendini onun yerine koy. Geç karşısına konuş kafanda, sen olsan ne tepki verirdin bir de öyle düşün.” önerisiyle, dedenin “Siz gençlerin işi bizi hoş görmek. Biz yorgun insanlarız. Yolumuzu yürüyüp gitmişiz, geri de dönemiyoruz. O nedenle bu hırçınlığımız” açıklaması oldu.
 
- Hulusi dede ile Ömer’in sahnelerini de bölümün en sevdiğim anları arasındaydı. Ömer’in aslında dedesini ne kadar çok sevdiğini ve annesini ezip geçeceğini sandığından geride durduğuna bir kere daha şahit olduk. Adamcağız sarılmak istediğinde hiç ikiletmeden bunu yapan adamın zaten sevgisinden şüphe duymak olmaz. Daha barışmadılar, zaten bu bir anda sihirli değnekle olacak bir iş değildi. Ancak doğru atılan bir adımın devamı da mutlaka gelecektir.
 
- Haftanın benim için diğer kazananları ise Neriman ile Sude oldu. Onların da içlerindeki iyiyi görme şansına sahip olduk. Neriman’ın bu seferki hamlesinin Sadri usta ile konuşmak olması ve aşktan yana tarafını seçtiğini apaçık belli etmesine pek sevindim. Sude’nin ise artık Ömer ve Defne için tehlike oluşturmadığına da emin oldum. Onların aşkı onu da etkiliyor belli, hepimiz gibi önlerine çıkan kasisti nasıl aştıklarını izliyor hayranlıkla.


 
- Haftanın kaybedeni ise yine ve yine Serdar! Türkan teyze “Sen Defne’yi Manisa’ya bırak” dediğinde neredeyse adam reddedecekti. Nihan bile “git” derken, eşinin hamile olmasını bahane etmesi hiç hoşuma gitmedi. Ara sıra güzel sözler söylüyor ama ani karar anında pek da kafasının çalıştığını söylenemez hala. Neyse ki Nihan eş kontenjanından onu tamamlıyor. Defne ile Türkan teyze konuşurken kapı önünde döktüğü göz yaşları içimi eritti. 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER