Hep inanıyordum, o an bir kere daha inandım Ömer’in aşkının büyüklüğüne... En sevdiğim sahnelerden biridir 23.bölümde
Ömer tarafından terk edilen Defne’nin Ömer’i bir teknolojiyle kalbinden
sildirmek yerine acısıyla yaşamayı tercih ettiği anı. Şimdi ise Ömer yine
benzer bir durumla karşımızdaydı! Keşke bu sözler dile gelmek zorunda
kalmasaydı. İkisi birlikte el ele mutlu olabilselerdi, acı çekmeden. Ne
yapacaksın ama hayatta bazen birinin yokluğunu görmek gerekir, bildiğimiz
şeylerin doğru olduğuna inanmamız için. Öyle bir yokluk olmalı ki bu elinde iki
seçenek kalmalı: Sevdiğinle bildiğin inandığın değerlerden uzak, hiçbir zaman
tam güvenemeyeceğin ve her an acı çekmeye hazır bir hayat ya da korunaklı ancak
sevdiğinden uzaklarda yapayalnız bir yaşam. Ömer’in de dediği gibi “Hayat
tercihlerden ibarettir.” Ömer de bugüne kadar pek tercih yapmak zorunda
kalmamıştı. Şimdi bu tercihin tam zamanıdır. Aşkı mı? Yoksa sürekli aşka karşı
anlamsız bir savaşa giren mantığıyla gururu mu? Ancak bu tercihi yapmadan önce
asıl güven sorunu yaşadığı geçmişiyle yüzleşmesi şart.

Kaç zamandır diyorum kökleri geçmişte yaşayan bir gelecek kurmak isteyen
Ömer’in önüne bakmak için geçmişiyle yüzleşmesi gerektiğini. Bu aralar
dizimizin büyükleri görünüşe göre benimle aynı fikirde. Önce Türkan teyze,
Ömer’i haklı buldu; ardından Sadri usta “Vaktidir
be yavrum. Hayatındaki düğümleri tek tek çözmenin vakti geldi. Dönüp dönüp
tekrar sana vurmasınlar.” sözleriyle Ömer’i sürekli kaçtığı geçmişiyle baş
başa bıraktı. Hem de işin bilinmeyen diğer yüzüyle... Şimdi Ömer’ciğim al bu
ustanın söylediklerini nereye oturtmak istiyorsan, oturt canım. İçimizdeki sır
çıktı, onu ne şekilde kullanacağın sana bağlı. Benim içimden geçen o yüzleşmek
yerine yokmuş gibi davrandığın ve kabuk bağlayan yaraların kanamasına izin
vermendi. Beklediğimi yaptığın için sana teşekkürü borç bilirim. Her ne kadar
evin kapısının önünde annenden hatıra kalan o acı sesler kulağında çınlasa da,
vazgeçmeyip içeri girdiğin için... Ama en çok ağzından çıkan tüm sözlere rağmen
senden sarılmanı isteyen dedene sarıldığın ve sana “Affetmek büyütür adamı” dediğinde cevabın “Affetmem lazım doğru ya da unutmam. Bir şekilde halletmem lazım” olduğu
için... İşte o an umut vaat ettiğini hissettim. O içeride bir yerlerde kendi
gizlemek için uğraşan sıcacık sevgi dolu çocuk çıkmak üzereydi ortaya. Didinip
duruyordu ancak sihirli sözcüğü duymadığından pek de bir adım atmamıştı. Ve
sonra o beklenen sihirli sözcük Hulusi dededen geldi: Defne ve düğün!
Çok zor geldi değil mi Ömer’ciğim dedene düğünün olmayacağını söylemek.
Kendin bile zar zor bu gerçekle yüzleşirken bu konuda hevesli birine gerçeği
dile getirmek. Neyse ki karşındaki adam senin kanından canından. Üstelik pek
benzersiniz, bu nedenle seni zamanından ormandan eve götürmeye nasıl ikna
ettiyse yine doğru sözlerle kendini koruma altına alan kalbine giden doğru yolu
hemencecik buldu. Ve Defne’ye en hayran kaldığım anlardan birini seninle
paylaştı:
HULUSİ DEDE: “Bir gün Neriman’lar bu
kız Ömer’i seviyor dediler. Ömer de onu. Tanışmak istedim, seninle ilgili her
şeyi merak ettiğimden. Görmek, bilmek istedim. Geldi. Elimi öptü. Dedim ne
saygılı bir kız. Ömer bana kızgın dedim. Çocukluk ediyor, inadından vazgeçmiyor
dedim. Bir kızdı, bir kızdı.”
ÖMER: “Bana mı?”
HULUSİ DEDE: “Bir bozdu beni. Ömer
haklı siz yanlış yapmışsınız dedi. Bir ağır yaptı. Neriman ile Necmi tir tir
titriyor. Kız bana mısın demiyor. İnsanlara düzgün davranın falan. Nasıl sayıp döküyor
bir görmen lazım. Dedim helal olsun ne yaman bir kızmış.”
Bizler de bu vesileyle birden fazla duygunun aynı anda yaşadığı şahane bir
sahneye şahit oluyoruz. Önce merakla dinliyor, ardından korkak bir şekilde
“Bana mı?” diye sorarak ayrıyken bile Defne’nin onayına ya da korumasına ne
kadar ihtiyacı olduğunu belli ediyor. Ancak sonra Hulusi dede anlatmaya devam
ederken o korkaklığın mutluluğa ve ardından da sevdiği kadından gurur duyan bir
adamın ruh haline bürünüyor. İşte ne olursa olsun tüm yollar yine Defne’ye
çıkıyor. Rüzgar durmuş gibi görünse de, aslında en hızlı bir şekilde hareket
ederek savuruyor Ömer’i Defne’sine doğru... Sonuçta Defne onun artık serseri
sevgilisi, pusulası, dalgakıranı, içi... Özetle her şeyi. Artık anlamalı Ömer,
Koray’ın da söylediği gibi Defne gibi bir kızın olmayacağını. Hayatta insanın
tek bir ruh eşi olur: Ömer İplikçi’ninki de Defne Topal. Neyse ki kimseninki
işe yaramazken dedenin “Sen ne
şanslıymışsın meğer. Defne gibi bir kız, hele seni böyle seviyor. İlk aileni çabuk
kaybettin ama kendine onunla yeni bir aile kur. Bu fırsatı kaçırma derim.”
sözleri jetonun düşmesini sağlamıştı. Belki de annesini bile kabul etmeyen
dedenin, Defne’yi bu kadar kolay sarıp sarmalaması da Ömer’in jetonuna yardım
etmiş olabilir.
Ve böylece karşımıza Kiralık Aşk’ın Aşk ve Gurur’dan sonra bir diğer iç
hikayesi olan Albertine Kayıp’a geçiş yapıyoruz. 14.bölümde ilk dağ evinde
karşımıza çıkmıştı bu roman. Defne merakla eline aldığında Ömer kitabı “Terk edilen sevgiliyi. Adam aslında kızı çok
sevmediğini ve giderse daha mutlu olacağını sanıyor. Kız gidince geç de olsa
anlıyor: Meğer kız tahmin ettiğinden daha çok yer kaplıyormuş hayatında. Kız
dönüyor mu bilmiyorum, kitabı daha bitirmedim.”