Seyirci olarak biz burada hala öldüğüne inanmıyoruz.
“Canım canım Poyrazcım Karayel,

Ölüm ilanından tut da, son sözlerine kadar “kendi tarzında” veda edince garip bir tebessüm belirdi yüzümde. Poyraz biliyor musun, ben senin için hiç mutlu bir son hayal etmedim. Mesela, hiçbir zaman mutlu bir Pazar sabahına pembe panjurlu evinde Ayşegül ve Sinan’ı ile uyanan Poyraz canlanmadı gözümde. Üzgünüm ama kızma bana, sen de biliyorsun ki sorunsuz, mutlu bir hayat sanki birkaç beden büyük dururdu üstünde.

Sana çoğu zaman da kızdım, onun için de bir özür borcum var sanırım. Efendim? “Hata yine mi senindi?” Ah be Poyrazcım Karayel, hatalar senindi ama bu kadar da acımasız olma kendine.  Sana nasıl bir son hayal ettiğimi açıklayayım o zaman, ister misin? “Hepsi manyak bunların, ben de dahil” diyerek kendini bir yerlerden atacağını düşündüm hep. Tıpkı evlenme teklifin gibi. Olsun, sen bunu da yine Poyrazca yaptın. Söylenebilecek en güzel son sözler senindi sanırım. Yine kullandın o güzel laf yapan ağzını, kıvrak zekanı. Ama yine de geçtiğimiz hafta hayatımıza komik şekilde giren çakma Rus mafyaları tarafından öldürülmeni kabul edemiyorum, kırıldım. Hem sen de şaşırdın di mi Poyrazcım, alnından vurmak yerine göğüs boşluğundan vurmayı tercih ettiler, diye.

Gerçi doğru söylüyorsun, eğer birileri ölecekse onu da en iyi sen yaparsın, elbet! Oğuz Atay okuduğun için çok sevmiştim ben de seni. Sonra herkes gibi göz boyamak için değil gerçekten okuduğunu gördüm. Ece Ayhanlar, Cemal Süreyalar da girdi devreye, iyice ısındım. Tiradların, özellikle ‘Sevgili Deli Kardeşlerimize’ seslenmen. Eğer geri dönmeyeceksen özleyeceğim seni. Hem de gerçekten çok.. Allah’ın yüzüne gülmediğine bir kez daha inandıran belalarını izlemeyi, İsa ile ödev yapmanı, yeryüzünde Ayşegül’e en aşık Poyraz olmanı, kuru fasulye, pilav, cacık üçlüsünü… Herkesi kurtarıp kendini belalarda bulmanı, pek beceremesen de Bahri’ye mükemmel bir evlat olmanı.. Daha okunacak çok şiirimiz, atılacak çok tiradımız vardı. Senin dediğin gibi dandik olan şu dünyayı güzelleştiren birkaç insandan biriydin. Bir kere Oğuz Atay okuyan insan kötü olur mu hiç? Gittiysen ama bak gerçekten gittiysen huzurla, ışıkla uyu. Eğer geleceksen ufacık da olsa böyle bir ihtimal varsa, güzel dön olur mu? Şanına, manyaklığına yakışsın. Sevgiler..

Ben vedamı peşin peşin yazdım ama şöyle de bir durum var. “Poyraz öldü mü ölmedi mi?” sorusu sanırım bu yazın en hit sorusu olacak. Elbette ben de merak edenlerdenim. İçimden geçen küçük bir Game Of Thrones oyunu ile karşı karşıya kalmış olmamız. (Jon Snow’un ölümünden bahsediyorum) Ve yine içimden geçen, eğer birazcık Poyraz Karayel hikayesini anlayabildiysem, Ayşegül’ün Poyraz’ı "son kez göreyim” diyerek yüzünü açtırması, boşuna yazılmadı. Bu yoldan dönüş olur mu, İlker Kaleli’nin sanki son kezmiş gibi kaleme aldığı vedasına rağmen Poyraz yaşıyor olabilir mi, merak ediyorum.

Bu kadar ihtimale rağmen emin olduğum tek bir şey var; sıradan bir rüya, hayal ya da hastane geri dönüşü olarak izlemeyeceğiz olayları. Milleti içi çıkıncaya kadar ağlatıp, sonra bütün bunlar rüyaydı, hayaldi tadında bir dönüş yapmazlar ki yapmamalılar da. Bütün bu ihtimaller bir yana, keyif alarak izledim Poyraz’ın ölümünü. Merak ediyorum. Fakat hikayenin güçlenerek ve beni şaşırtarak yeni sezona başlamasını beklemek dışında pek bir temennim yok. “Poyraz ölürse, dizi nasıl devam eder adı Poyraz Karayel bir kere” tarafından da değilim. Sanırım alıştığımız ‘başrol ölemez’ klişelerinden de kurtulmak istediğim için, böyle bir ihtimali de sevebilirim. Dediğim gibi tek isteğim seyircisini tatmin eden bir hikaye ile devam etmesi.

Yazı devam ediyor..

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER