Nihayet uzun zamandan sonra,
oturduğum koltukta dikelip dikkat kesilerek, hatta sonlara doğru “Nassı yaa?”
nidalarıyla şaşırarak izlediğim bir bölüm oldu. Asu korkuyla çember daralıyor
tespitini yaparken bir de baktık ki çember birden küçülüp minnacık bir nokta
oldu, içindeki herkes de sıkışıp kaldı.
Bu bölüm sezon finaliydi de benim
mi haberim yoktu acaba? En kilit sırlar ortaya döküldü, ben resmen şok! Madem öyle
sondan başlayalım o vakit. Kardeşinin kız olmasına sen de benim gibi şaşırdın
değil mi Emir? Ama zamanla kabulleniyor insan, kendimden biliyorum. Kozcuoğlu
kardeşlerin yüz yüze geldikleri o arşiv odasının dekoru ve atmosferi, esrar dairesi* gibiydi resmen. O
karanlık ortam, yalnızca önlerini aydınlatan beyaz ışık, yakalanma korkusuyla
nefes almaktan bile ürkme hali ve karakterlerin gerginliğiyle; iki durumu, iki
ortamı kafamda birebir özdeşleştirdim. Emir Lucius Malfoy, Asu ise Harry idi
benim gözümde.:) Açıp en azından o sahneyi izlerseniz görsel ve hissel benzerliği kuracağınıza inanıyorum. Sonu da benzer şekilde yakalanma oldu zaten.
Emir’in son olarak yetişkin
Asu’nun fotoğrafını görmesini beklemiyordum açıkçası. Ben son foto ortaya
çıkmaz, kardeşini bulma süreci biraz daha uzar, bu sırada da Emir’in yüreğinde
inceden filizlenen ama yok saymaya çalıştığı sevgi ve merak duygularını izleriz
diye düşünmüştüm. Hadi fotoğrafı gördü de, Asu ile burun buruna geleceğine hiç
ihtimal vermemiştim. Lakin Asu birden köşeye sıkıştı ve polisler gelmese
çantasından çıkardığı silahı hemen orada kullanırdı. Aksi takdirde Emir eline
geçen ilk fırsatta Asu’yu ortadan kaldırırdı. Çünkü onların hikayesi Habil ile
Kabil’in hikayesi…
Sence de Gargamel'e benzemiyor muyum Asu?
Bu yüzden Asu’nun korkusunu ilk
defa bu kadar net hissettim. Geçen hafta Asu’nun intikam motivasyonunu düşürenin
ne olduğunu sorgularken Emir’in öfkesinin keskinliğinden korkmuş olabileceğini
düşünmüştüm. Hakkı Bey’in dediğine göre içine korku ve şüphe girince
zayıflamaya başlamış Asu. Demek ki daha ürkek adımlar atmasının nedeni; ölümün
nefesini ensesinde hissetmesiyle birlikte canın nasıl tatlı olduğunu
algılamasıymış. Ama bu değişim birdenbire olduğu için ben geçen hafta anlam
verememiştim. Yoksa Emir Kozcuoğlu beni de telefonda “Senin canını ben
alacağım!” diye tehdit etse kelime-i şahadet getiririm.
Aynı şekilde Hakkı Bey’den de iyice korkmaya başladım.
Hele gece, kasadaki delilleri almaya çalışan Asu’nun tepesine zebella gibi
dikilince yüreğim ağzıma geldi. Yalnız anlayamadığım şu ki; bu adam, yıllarca
sevdiği kadının emaneti olarak gördüğü ve elleriyle büyüttüğü kızı neden şimdi
feda ediyor? Bu hamlenin sonucunda kız ya katil olacak ya da maktul! Anladığım kadarıyla amaç Emir’i ortadan
kaldırıp esas düşman Galip Kozcuoğlu’na zarar vermek. Ama yazık değil mi
Asu’ya?(Evet, bunu ben söylüyorum!) Üstelik çok sevdiğini iddia ettiği Müjgan
Hanım, sırf kızı yaşasın diye ölümlerden dönmüşken. Bu demek oluyor ki, adam
resmen Asu’yu besi hayvanı gibi bugünler için yetiştirmiş ve şimdi de gözünü
kırpmadan kurban ediyor. İnsan emek emek, elleriyle büyüttüğü bir çocuğu nasıl
böyle kolayca gözden çıkartabilir? Hani sevgi emekti?