Peki biraz da karnıyarığı unutup,
yeri ve zamanı olmasa da, evde kalmayan yumurtaya odaklanalım. Gerçekten hiç
kalmamış mı? İkilinin arasında 29.bölümün sonunda da benzer bir suçlayıcı konuşma
olmuştu. O zaman Ömer’in prensiplerine, değerlerine çarpa çarpa yaralanan
Defne’nin Ömer’i “aramızdaki engel sensin!” diye suçlamasını anlamıştım, o
hezeyanı makuldü. Ancak Defne’ye 23.bölümde “Ben sadece kendime güvenirim. Ama
şimdi sen iki kişi olmaktan bahsediyorsun.” diyen adamın, şimdi Serdar’la
konuşurken gayet doğal bir şekilde “Biz artık iki kişi olacağız, biz olacağız.”
kabullenişini, bu konudaki gelişimini de, henüz tamamlanmamış olsa da, göz ardı
edemem. Ömer o zamandan bu zamana sivri uçlarının çoğunu törpülemiş olduğu için
Defne’nin bu çıkışı bana biraz fazla geldi. Yumurtalar alt raftaymış Defnecim,
bir daha bak istersen.
Defne’nin ailesinden kaynaklı,
geçmişten gelen korkuları, korku kontenjanının %60’ını kaplıyorsa, kalan
%40’ını da Ömer kendi üstleniyor Defne’nin de sözlerinden dolayı. Halbuki bu
%40’ın %30’unu oyun dolduruyor. Defne’nin bilinçaltında hep “oyun ortaya
çıktığında Ömer gidecek” korkusu var haklı olarak. Geriye kalan %10 ise Ömer’in
sert duruşundan, karakterinden kaynaklanıyor. Ama o konuşmadaki tavır ve
tonlama tüm %40’ı Ömer’e yükler şekildeydi.
Haykırmak istiyorum! Konuşamıyorum, konuşamıyorum, konuşamıyorum...
Gene tartışılan konuyla alakalı
olmasa da Defne’nin Ömer’in kendisini hiç kaybetme korkusu yaşamadığını iddia
etmesi ise onun bakış açısından bakınca haksızca değil. Ömer yaşadı elbette ki,
ama tüm bunları biz gördük, biz hissettik. Ömer Defne’den ayrıldığında bir süre
elleri titredi, çizim yapamadı. Ancak Defne bunun kendisinden kaynaklandığını
hiç bilmedi. Üstelik bugün bile, Ömer'i yeniden çizim yapmaya teşvik edenin İz
olduğunu sanıyor. Ömer'in Sude’den, şirkette Defne’yi rezil ettiğini öğrendikten
sonra nasıl delirdiğini, Defne adına nasıl yıkıldığını da öğrenmedi. Mutfak duvarının siyaha boyanmasının nedeni de bilmiyor. Onun yine gittiğini
zannedip yüreğine inen Ömer’in onu birden bahçede bulması üzerine coşku ve
sevinçle öpüldüğünden de haberi yok.
Biz Ömer’in tüm acısını izledik,
Defne’yi her zerresiyle sevdiğini, kaybetmekten ölümüne korktuğunu dibine kadar
hissettik. Ancak Defne karşısında hep biraz üzgün olsa da dimdik duran bir adam
gördü. Tüm bu bilmeyişlerinin ışığında da Defne’nin gözünde Ömer; çok sevse de
yenilmez, aldığı darbelerle sarsılsa da yıkılmaz bir adam. Ömer yaşadığı
korkuları bildiği için bunu haksız bir suçlama olarak görse de Defne bilmediği
için onun nezdinde durum böyle algılanıyor. Bunun böyle olmadığının, yaşandığı
dönemlerde anlatılması şarttı.
Geçen hafta atılan kırk düğümün
üstüne, bunları çözmek yerine, durumu daha da karman çorman eden, “Sez beni, yaz beni/Karmakarışıklığımdan çöz
beni”* diyen komplike bir bölümdü izlediğimiz. Tartışmalar, yaratılan yüksek
ölçekli depremler umuyorum ki son bir kez bizi sarsalayıp tam bir çözülmeye
vesile olacaktır.
*Bülent Ortaçgil, Ben bunları
kimseye anlatmadım