Halime ve “Sinsirella Team”i ise haremdeki favorim olsa da, olaylara tavırlarını sevmedim, ama karşı da çıkamıyorum. Ne yapacaktı ki Halime, Kösem’in anlaşmasına koşulsuz uyacak mıydı yani? Neden? Hııı evet, Ahmed oğlunun canını bağışladı çünkü!
Halime’nin bu hamlesine bir şey diyemiyorum ama bana kalsa, Kösem’le düşmana karşı birleştikleri düşman-ittifakının bir üst versiyonu “ittifak içi düşman”lıklarını izlemeyi tercih ederdim. Aynı cephede görünüp ince ince birbirlerinin kuyusunu kazmalarını izlemek hoş olmaz mıydı? Hem bu sırada Halime belki haremden, devlet içinden falan bir iki müttefik de toplardı kendine. Hayır, Kösem’i Eski Saray’a sürdü ama Hacı, Bülbül, Cennet haremde cirit atmaya devam... Bir Menekşe'ye yetki vermekle her şey çözülecek mi şimdi? Üstelik Kösem giderken, geri döneceği imalı veda konuşması falan da yapabildi rahatça. Ne anladım ben bu işten? Sen taht oyunu oynuyorsun, büyük düşün!
Davud Paşa'nın muhtemel iç seslerinin hepsi kalp ben:)
Meleksima’ya, filler tepişirken ezilen çimen olacağını söyleyen Cennet’e karşılık, bu hikâyenin asıl çimeni Mustafacık elbette, canım ya! Annesine yaptığı zindana atılma şakasına kahkaha atarak bayılsam da, Mustafa’nın durumu komik olmak çok, dramatik kuşkusuz… Ahırda Davud Paşa’yı cellat sanıp üstüne atlayarak “eniştemle gündüz vakti ahırda delirmeceler” oynaması da komik değil, dramatikti evet! Boran Kuzum Mustafa'yı şahane canlandırıyor. Davud Paşa rolündeki Mustafa Üstündağ’ın gözleriyle rol yapmasını ise bayılarak izliyorum tabii ki. Yüzünden okunan her ifade harika! Hele Mustafa tabutu açarken “hünkârım”dan “Mustafa!”ya dönüşen hitabından satırlarca goygoy malzemesi çıkartabilirim, o derece. Ancak Mustafa Üstündağ adının açılışta "konuk" olarak yer almasından memnuniyetsizim, madem rahatça "irademdir" diyebiliyoruz, kendisi için de benim irademdir: Ziyaretçim olma refakatçim ol!
İnsan bir bölümden ötekine, sevgi pıtırcığı güveninden şu hale evrilir mi?
Alıngan Şehzademiz Osman “Doğru Ahmet”ken, Şehzade Mehmet’e "Yanlış Mehmet”lik düşmesi, çizgilerinin bu kadar net çizilmesi konusunda çok memnun olduğumu söyleyemeyeceğim. İkisinin de haklı olduğu yönleri izlesek de, tarafımızı biz seçsek mesela? Bu arada ileride tahta çıkıp 4.Murat olacak Küçük Şehzade Murat da şimdiden kahraman, onun çizgileri de gayet net çizildi.
Safiye hakkında söyleneceklerse çok çeşitli değil. Safoş'çuğum malesef gözümden iyice düştü. Halime’ye gidip “evlat acısını sen de bilirsin” deyip merhamet dilendi. Tamam da, bu acıyı biliyor olmanın, merhamet ettireceğini nereden çıkardı? Hayır, Ahmed’in ölümünü öğrendiğinde, Osman tahta çıkıp Kösem'in evlatlarını öldürecek diye kıskıs gülen bendim sanki. Hani evlat acısı? Merhamet? Başka bir ananın evlat acısından mutlu olan analar varsa; yansın bu dünya!
İskender’in ölmemiş olması fragmanlarda ilan edildiğinden, ortaya çıkışı şaşırtıcı olmaktan çok “ben demiştim” cümlesini kurdurttu. Evet, ben demiştim, çünkü Zülfikâr gibi bir adam İskender’i gözünü kırpmadan öldürüp, sonra da arkasını dönüp gitseydi, biz de kepenkleri indirip dükkânı kapatıp gidebilirdik, zira bize anlatılan Zülfikâr o değil. Meselâ ben ileride, bu planı Ahmed’in yaptığını öğreneceğimizi de düşünüyorum. Zira Mete Horozoğlu “bunu bir tek ben biliyorum” derken duraksayıp o bakışı “öylesine” atmaz, şuraya yazıyorum.
Finalde Kösem'e giden ok, Kösem'i öldürmeyeceğine göre nasıl bir sürpriz içeriyor ki, final sahnesi olarak tasarlandı diye merak ediyor ve bir sonraki bölüme pas atıyorum ben de...