Sanırsın köşkün değil de şehrin anahtarı!
Ben salt izleyiciyim, sinema veya televizyon alanında herhangi bir teknik bilgim yok. Gözümün gördüğünün, kalbime ve ruhuma aktardığını bilirim bir tek. Sade bir seyirci olarak izlediğim bir sahne ağır çekim olarak verildiği zaman, o sahne ile vurucu veya heyecanı arttırıcı bir etki yaratılmaya çalışıldığını görüyorum genelde. Fakat bizde ağır çekim sahneler buna hizmet etmektense daha çok temponun düşmesine neden oluyor. Önceki bölümlerde Ömer evinde spor yaparken veya merdivenleri çıkarken, bu bölüm Fikret Defne’nin ailesi ve arkadaşlarıyla yemek yerken, dikiş dikerken, doğum günü partisi hazırlıkları yapılırken devamlı ağır aksak izledik sahneleri. Böyle olunca da ben oyalandığımızı, olduğumuz yerde patinaj çektiğimizi hissediyorum.

Hele, çaldığı sahneleri defalarca izlemekten ötürü artık koşullandığımız, bize doğrudan 14.bölümdeki dağ evi anlarını, Defne’nin “elleri tutuşarak” Ömer’in yüzünü ezberlediği sahneyi hatırlatan “Sarıl Bana” şarkısı eşliğinde, üstelik de ağır çekim olarak başlayan; Ömer ile Gallo’nun ilk karşılaşma anı vardı ki evlere şenlik! Yaratılan ambiyans sayesinde çok rahatlıkla başka bir dizide esas kız ile esas oğlanın ilk karşılaşma ve etkilenme sahnesi olarak kullanılabilirdi! Bir müddet ağır çekim görmek istemiyorum vallahi yüreğim ağırlaşıyor. Seri halde “next, next, next!” yapasım geliyor. Veya haftanın yorgunluğu da üzerime çökmüşse kanepede uyuklayan teyzelere dönüşüyorum, sahne bittiğinde dürtülerek uyandırılınca “Geldik mi?” diye soruyorum.

Haftalar önce Defne’nin, Hulusi Bey ile konuşmaya gitmesi üzerine neyi ne kadar anlatabileceğini ve bunun neye yarayacağını kendi içimde değerlendirirken “Hulusi Neriman’a köşkü şimdiden versin. O zaman Neriman bu kiralık aşk oyununun, verdiği 200 bin liranın peşini bırakır ve Defne’yi azat eder.” diye geçirmiştim içimden öylesine. Ama buna hiç ihtimal vermiyordum. Üstelik Neriman’ın, Defne’yi ve Ömer’i bu kadar çok hırpalamışken, üstüne bir de köşke konması içime pek sinmemişti. Lakin Defne ile Ömer’in kesin mutluluğu buradan geçiyorsa varsın bu da olsun. Oyunun gidişatına dair hiçbir düşüncem tutmamışken bu çok da üzerinde durmadığım ihtimalimin, Defne'nin konuşmasıyla değil de Eymen sayesinde  gerçekleşmesine son derece şaşırdım. Dilerim Neriman ve Necmi de kurdukları oyuna dair bu “ufak” ayrıntıyı, Defne ile paylaşmayı unutmazlar. Zira anladığım kadarıyla ne Defne söz verdiği gibi bu işi halledebilecek, ne de Ömer bulabilecek.

Yarım kaldığımızı hissetmiştim geçen hafta. Bu hafta da tamamlandığımızı iddia edemeyeceğim lakin Ömer sözünü verdi. Yaşanamayanlara da yarım kalanlara da sıra gelecekmiş! Bir mutluluk, bir hayat borçlu olan yalnızca Defne değil. Yaşanacak güzel günlerin ve gecelerin vaatlerini de, birlikte Ege koylarına yapılacak tekne seyahatini de, aramıza katılacak üçüncü kişi umudunu da, yörüngemizi de, elmayı da unutmadım. Unutursak kalbimiz kurusun!



*Murathan Mungan, Eteğimdeki Taşlar
**Murathan Mungan, Öteki Ben
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER