Ömer’in bir türlü
konuşmamasından, Defne’ye geçmişine dair bir şeyler anlatmamasından oldukça
yakınıyordum ama yine de Defne giderayak, beraber geçirdikleri 15 günden daha
fazla şey paylaştılar resmen. En azından geçen bölümden daha çok şey
konuştukları kesin. Ömer’in geçen bölüm Anka kuşunun hikayesini ve annesinin
hastalığını anlatmayışına gönül koymuştum. Çünkü “bir gün gelir, dünyanın bir yerinde yıllarca senin haberin
olmadan yaşamış birine, bütün hayatını anlatmak istersin.”** Gerçi
bu sefer de anlatışında sanki annesinin hastalığı ve Ömer’in onunla
barışmasından ziyade “mavi saçlı kızın” bundaki rolüne odaklanıldı gibi bir his
edindim. Halbuki Ömer Defne’ye, tabusu olan, ancak yer yer de Defne ile
özdeşleştirdiği annesini ilk kez aktarıyordu. Bunun üzerine duygusal açıdan
daha çok düşülmesini beklerdim.
Benim gözümde mavi saçlı kızın
öyle atla deve bir etkisi de olmamış ki Ömer’in hayatında. Ömer o sırada
ölümcül hasta annesiyle kavga ettiğini mahallenin bakkalına veya dolmuşçuya
filan da anlatsa aynı öğüdü alırdı; şu kısıtlı ömrümüzde kavga etmek,
sevdiklerimizi ötelemek yerine onlarla dolu dolu yaşamayı bilmek gerek. En kötü, eve döndüğünde babası, amcası yahut yengesi annesiyle barışmasını öğütlerdi. O
yüzden Gallo’nun mavi saçlı kız olma ihtimalinden korkmuyorum. Hele hele de
Ömer’in aklının karışarak ona meyletmesine ihtimal bile vermiyorum. John
Gray’in “Erkekler Mars’tan Kadınlar
Venüs’ten” diye bir kitabı vardı; kadın ile erkek cinsi arasındaki farkı
anlatan.
Buna göre Ömer’in geldiği gezegen bile “kızıl" gezegen diye de
adlandırılan Mars olduğuna göre hangi mavilikler onun aklını çelebilir ki?
Gallo mavi saçlı kız olabilir, Ömer’e zor bir anında doğru yolu göstermiş
olabilir ancak bunlar Ömer’in nezdinde sadece minnet duygusu yaratır ve kadına
olan olumsuz bakış açısını değiştirir o kadar. Defne bu kadar sevip kaynaştı
kendisiyle ama Ömer’i onun sözleri de ikna edemez. Ömer’in burnunu indirip,
egosunu bir köşeye bırakarak Gallo ile iletişim kurabilmesi için geçmişten
gelen bir minnet borcunun olması iyi fikir aslında.
Mavi saçlı kızın varlığından veya
Anka kuşundan ziyade, verdiği öğüt kıymetli esas. Onu alıp bugününe de uygulasa
ya Ömer. İlla da zamanımızın kısıtlı olduğunu fark etmek için ölümcül hastalık
teşhisi mi koyulması gerekiyor? Defne’nin de 10 dakikası mı var, 10 saati mi
bilemiyoruz ki. İyi değerlendirelim onu o yüzden, gidip sıkıca sarılalım derim
ben. O duvara asılan Anka kuşu armasına bakarken Ömer bir de işin bu tarafını
görür umarım.
Dediğim gibi Gallo ile Ömer
arasında bir hislenmeler, bir hallenmeler olacağına inanmıyorum. Lakin Gallo’da
içime esas sinmeyen bir şey var ki o da tutarsızlık. Gallo, bize daha önce,
Sapanca’da burnundan kıl aldırmayan, asistansız gezmeyen ve daha da önemlisi
“ördek” yemek için insanları koşturan bir karakter olarak lanse edildi. Herkes
Gallo dendikçe bir ceketini ilikledi, bir panikledi. Somutlaştırmam gerekirse
ilk başta çizilen Gallo profili, gözümde bir Zuhal Olcay karizması ve
ağırlığını taşıyordu mesela. Ama ilk dikilen Gallo elbisesi, karşımıza ‘şimdi’
çıkartılan karakter ve oyuncuya büyük geldi, o yüzden de yapay duruyor. Karakteri
canlandıran oyuncunun, yaşı ve çıtı pıtı görünüşü sebebiyle, duruşunun
seyircide bırakamadığı etki, sözler ve diğer karakterlerin ona tepkisi
üzerinden verilmeye çalışılıyor. Hani genç kızlar, doldursun diye ilk
ergenliklerinde sutyenlerine pamuk filan sıkıştırırlar ya, “bu” Gallo’ya diğer
karakterlerin verdiği tepkileri de aynen böyle ‘doldurma’ gibi geliyor bana.
Ancak Gallo olarak Passionis’te
ona gösterilen tepkiler, duyulan aşırı saygı ve hayranlık nasıl eğreti durup
sakil kaldıysa, “Fikret” olarak Defne ile olan sahnelerinde de karakter bir o
kadar doğal durdu. Defne ona tamamen bir yaşıtıymış veya müstakbel iş
arkadaşıymış gibi samimi davranınca karakter de yerini ve enerjisini buldu. O
zaman da o eğretilik hissi geçti. Bu kız geçen bölümün sonunda, en başta
anlatılan Gallo değildi, ama bu bölüm de geçen bölüm sonunda anlatılan kadın
değil. Kuru fasulyeye ördek banıp yemediğine veya ta Sapanca’ya kadar bisikletle
gitmediğine göre kendi içinde oldukça çelişik vaziyette.
Yazı devam ediyor..