Böylesi etkileyici bölüm finallerinden sonra o adrenalinle yazıya başlamak benim için her zaman zor olmuştur. Şimdi de eminim yazarken sık sık zorlanacağım, nasıl toparlayacağımı bilemeyeceğim ama bir şekilde de başlamak lazım. Nasıl başlamıştık? Hah, yelek meselesi… Geçen bölüm yazısının yorumlarında bir arkadaş heyecanla yelek olduğunu söylemişti de her şeyin olabilitesi yüksek olduğu için çok üstünde durmamıştık. Burdan tebrik etmeden olmaz.
Gönlümden geçen şey Polat’ın rehin düşmesi olduğu için “nasıl kurtulur?” sorusuna hiç kafa yormamıştım ama şimdi bakınca yelek meselesi hem ironik hem pratik bir çözüm olmuş. Ferdinand’ın sakinliği ise şaşırtıcıydı. Galiba bu adamın Körfez savaşı tecrübesini fazla hafife alıyoruz. Hiç kendini bozmadan Polat abisiyle gezmeye çıktı. Polat freni koyana kadar da iyi idare etti ama frende karizma biraz dağıldı tabii…
-: Olm abur cubur yok mu petibör falan dizi güzelmiş.
Ariel aynı benim gibi sinirleniyor. Hani çok şey söyleyecek de söylese ne olacak? Fakat benden daha sabırlı. Asya’yı hiç sevmemesine rağmen ocağına düşmüşken dahi boğmaya kalkmadı. Ariel lokmayı bir şekilde koparıp yine bir şekilde yutmanın derdinde değil. O lokması yumuşacık olsun, adeta diliyle damağı arasında kendini salsın ve boğazından süzülüp gitsin istiyor. Yoksa, bir başkası olsa şu an Asya’nın tabutuna çivi çakıyordu.
Cahit bölümün kesinlikle en rahat adamıydı. Abisi aramış, "Gölge’yi aldım. Safiyeleri koru” diyor. Cahit telefonu kapatıp milletle laklak ediyor. Hani o kadar rahat bir insanım ama Safiyelere giderken benim bile topuklarım bir yerlerime vururdu. Fakat Pusat ve Yasin Komutan’ı aynı sahnede görmek güzel oldu. Sanırım sert bir ast-üst ilişkisinden ziyade silah arkadaşı gibi çalışacaklar. Bu da oldukça keyifli sahneler bizi bekliyor demektir. Paşam da nihayet abisinin verdiği işi halletmek için kalktı ama bu sefer de Safiye engeliyle karşılaştık. Sanki bu dünyanın içine dün düşmüş gibi 10 tane soru sordu yahu. Hadi onu geçtim “yarın gideriz” ne demek? Bu çift bir araya gelince ne içiyorlar birileri araştırsın istiyorum. Bu kafa, alçak bir kafa değil.
Var ya Jurgen bana bayılır bayılır nerde bi mangal yaksa hemen alo Gölge abi.. Valla!
Gölge’nin şu dünyada bir seveni varsa o da Jurgen. Adam perişan oldu yahu. Hani imkan olsa verecektim sol omzumu ağlasın. Daha ilk dakikadan umutsuz çırpınışlara başladı bile. Telefon sinyali mi? Gerçekten mi Jurgen? Size Polat Alemdar’ı nasıl anlatıyorlar acaba çok merak ediyorum. Tatlı tatlı öğrenmemenin acı acı tecrübesi olurmuş. Fakat adamın canından can gitmiş durcak mı öyle? Tabii ki durmayacak. Dahiyane bir fikirle Polat’ın ailesine musallat olmaya kalktı. Gölge aptal, Ariel’in aklı yok ya bu fikir bir tek Jurgen’in aklına geliyor. Bir tokat da Cahit “The Rahat” abisinden yedi.
The Rahat diyorum zira önce ev teslim et, şimdi silah teslim et yakında devletle başları belaya girince sorun olmasın diye malı mülkü de Abbas’a teslim ederler herhalde. Bu nasıl bir güvendir benim aklım almadı. Bizim Çiçek Abbas kabzayı tutunca oldu mu sana Diken Abbas. Askerliğini Polat Alemdar olarak mı yaptın birader? Askerlik işine de benzemiyor o… Kesin özel bir eğitimi var. Silahı alışı, tutuşu, çatışması ve adam indirişi muazzam. Cahit’deki tüm bunlardan keyiflenme hali ise şaşırtıcı.
İkna edici açıklamalar gelene kadar Abbas’a güvenmeyeceğim. Ha, Cahit'le olan paslaşmaları güldürdü mü? Kahkaha attırdı! “Şeytan’ın doldurmasını bekliyorum” kısmı hariç çok keyifli diyaloglardı. Özellikle sonundaki “hayırlısı olsun abi sen elinden geleni yaptın” repliği çok iyiydi. Şeytan doldurması benim dahi yapmayacağım kadar kötü bir espiriydi. Belli ki Abbas bizi hem keyiflendirecek hem de güldürecek ama aynı zamanda bir şüpheyi de alttan alttan besleyecekler. Sonuç ne olursa olsun Vadi’nin böylesi renkli karakterlere ihtiyacı vardı. Bu bölüm performansı için söylüyorum, karakteri ortaya çıkartanın, yazanın emeğine sağlık. Zira Cahit ile bu paslaşmaları Erhan’da denemişler ama olmamıştı. Bu sefer tutturdular. İki kalem arasında fark varmış gibi geldi bana. Haydi hayırlısı…
Hatırlatma amacıyla aynen şöyle not almışım, "asya biz özür dileriz yhaaa ama napak çok sevioz polatı.” Polat, Gölge’yi aldığında resmen utandım. "Tabbbbii yaaa" dedim. "Hiç Polat’ı satar mı! O kadar da uzun boylu değil." Telefonda gelişmeleri öğrendiğinde "vay vay vay Asya’daki kurnazlığa bak” dedim. Fakat Yusuf’a gidince geçen bölüm finalinden sonraki öfkeme geri döndüm. Arkadaş bu nasıl seyirciye feyk atmaktır? Hayır böyle feyk atabiliyorsunuz madem bu zamana kadar nerdeydiniz? Önce yelek, sonra Asya meselesi… Çalım yemekten başım döndü.
Vallahi çıkardığım papyonumla ümüğüne çökerim!
Asya hanım harbiden satmış! Hayır biliyordum ama bu sanki yarayı temizleyip sonra tekrar bıçağı aynı yerden sokmak gibi hissettirdi. Bu sefer hiç de duygusallaşmadım. Yusuf’a “sen annenle nasıl konuşuyorsun öyle!” diye de çıkışmayacağım. Hak etti bunu. Yusuf’un hayatını kurtarmak için olsa dahi ona gitti, ondan yüz bulamadı, Ariel’e gitti ondan yüz bulamadı. En son Erhan’a gitti ondan da yüz bulamadı. Gördüğünüz gibi Polat Alemdar’a yapılan yanlışı dost-düşman kimse affetmiyor.
Erhan’ın Asya’ya verdiği cevap Abbas sahneleri kadar keyifliydi. “Polat abi yanlış anlamaz ama ortada bir yanlış varsa mutlaka anlar.” Şimdi sen düşün Asya hanım! Senin için geleceğiz! Fakat ne yalan söyleyeyim cesareti beni hep şaşırtıyor. Sen Polat’ı sat sonra kalk mekanına açıklamaya git. Burası Çocuklar Duymasın mı yahu? Herhalde en kötü Haluk’la mutfağa gideriz sanıyor.
Aslında Asya için ideal bir ceza fikrim var. Asya’yı bağlayacaksın sandalyeye, Meryem’in eline vereceksin kahveyi, sabaha kadar soru soracak. Bak nasıl deliriyor. Kadında soru sormak ata sporu olmuş. Hayır oyuncuyu beğeniyorum, karakterden de iyi malzeme çıkar ama zayi oluyor işte böyle. Şimdi Meryem burada olsa “ne sordum ki?” der. Bakın o bile soru…
Dertlerin kalkınca şaha bir kurşun salla Polat'a..
Yusuf karakteri son zamanlarda en azından bizim platformumuzda çok fazla eleştiriliyor. Katıldığım noktalar yok değil. Fakat bu bölüm anladım ki Yusuf’a da biraz haksızlık ediyoruz. Sahneleri gerçekten ağır. Öylece durup düşünüyor, saate bakıyor, telefonu açıyor, açtığı telefona bile iki saniye sustuktan sonra cevap veriyor. Tamam yerli diziler uzun, arada tempoyu düşürmek lazım falan ama bu bildiğin slow motion. Yusuf niye düşünüyor demiyorum. Onun yerinde olsam ben de düşünürdüm ama sahnelerine bir şekilde dinamizm getirilmeli. Keşke bir şekilde aklından geçenleri okuyabilseydik. En azından bir hareketlilik olurdu.
Yusuf bu bölüm yine, yeniden Azra’ya son derece kaba davrandı. Kız pizza getirmiş. Tamam kolayı unutmuş ama o saatte sıcak pizza bulmuşsun insanın azcık yüzü güler yahu. Azra asil kız. Kısmetse Olur kızları olsaydı o pizzayı sıcak peynirli tarafıyla Yusuf’un yüzüne yapıştırırlardı. Azra’nın kıymetini anlaması için Yusuf’a Kısmetse Olur izlemesini öneriyorum. Anasıyla karşılıklı oturup babasını onun mu yoksa kendisinin mi öldüreceğini tartışmaktan iyidir. Aileye bak be karşim… Böyle bir aile toplantısı yaparsan ne olur? Tıpış tıpış Murali’ye gidersin. Murali’yi bu bölüm sevdim. Zira hayvan seven adamı severim. Bu seferki öğütleri geçen seferki kadar iyi bulmasam da olsun. Murali, Kurtlar Vadisi Pusu senaristlerinin en sevdiği karakterlerden biri olacaktır.
Yazı devam ediyor...