Defne’yi,
aşk uğruna tarumar olan nice romantik komedi karakteri arasında ayrıcalıklı
kılan en mühim unsurlardan birinin de Ömer olduğu unutulmamalıdır son olarak.
Ömer bu hikayenin ‘mutlu’ bir romantik komedi olmasını sağlayan Darcy’sidir
aslında. Defne’nin “olduğu gibi”sini görebilmeyi becerecek kadar derinlikli; ve
bu gerçeğe aşık olacak kadar temiz yürekli ve yüce gönüllü olan Ömer; Defne’nin,
alt katmanlarında keder ve yalnızlık yatan hikayesini mucizelerin gerçek olduğu
bir masal diyarına taşıyan beyaz atlı (yoksa ATV’li mi diyelim) prensidir bir
bakıma. Çünkü Ömer’in aradığı cevherin ta kendisidir Defne, sadece ve sadece
kendisi olarak.
Ömer, Defne’den bile önce, bizimle ilk tanıştığında söyler
bunu, dönün bakın hafızalara: “Geçek bir şey arıyorum ben” der, “kapıları
kapattığımda gerçek, sahici olan bir şey”. Uykusundan, saçları “çarşamba
cadısı”na dönmüş olarak uyanan Defne’dir o gerçek işte. O kızıl saçlar,
külkedisinin arabasının gece yarısı balkabağına dönüşmesi misali çalı
süpürgesine dönüverir Defne başını yastığa koyup gözlerini kapattığında...
Ve sanki
zamanların birinde, dilden dile anlatılan bir başka “Apollon ve Dafni”
efsanesinde o asi kızıl saçlar; Defne’nin suretin hemen altında yatan o
zapt edilemez gerçekliğinden dem vururcasına; her sabah, Apollon
misali, Ömer’in kalbine altın suyuna batırılmış oku saplar.
Çünkü Defne, her şeyden çok bir masal kahramanıdır; ve
Defne ile Ömer’in hikayesine en çok masalsı, destansı bir son – veya ‘sonsuzluk’
– yakışır.