Bugün internetin dehlizlerinde aradığın “defne”ye
ulaştığında, karşına şöyle bir tanım çıkacak; şaşırma: Defne, Akdeniz defnesi, yaz
kış yeşil kalır. Bu özelliği nedeniyle yüzyıllardır ölümsüzlüğün, kahramanlıkla
birleşmiş erdemin simgesi sayılmıştır. Yaprakları kokulu, şekilleri mızrak ucu gibi,
kenarları dalgalıdır... Efsaneye gore Apollon, bu yapraklardan kendine bir taç
yapmış, ve bu tacı başından ilelebet çıkarmamıştır.
Öyle değil midir ki bu defne ne kadar da masum ve saf bir
şekilde Ömer’in Defne’sini andırmaktadır! Üstelik Defne bizim için de artık her
Cuma evimize konuk olan basit bir misafir, “kiralık bir aşk” olmaktan çıkmış,
Antik Yunan mitolojisine ait bu destandaki gibi bir defne ağacına dönüşüp her
birimizin içinde kök salmıştır.
"Kiralık Aşk" izleyicisi olmayanlar için fazla mecazi,
sanatsal ve belki abartılı duruyordur bir “kurgu” karakter için yapılmış bu
alegori ve tanım. Ama Kiralık Aşk, yarattığı Defne’yi, bu tanımın içini
dolduracak derinlik ve incelikte yaratmıştır; daima yeşil ve taze, katmanlı;
bazen mızrak gibi sivri uçlu, bazen bir deniz gibi dalgalı...
Defne’yi anlatmadan defneyi bilmek gerektiğini düşündüğüm
için binlerce yıllık bir Yunan efsanesinden başladım. İçimde Defne’ye sebepsiz
defne denmediğini hissetmiş olacağımdan, sanırım. Ve aslında Apollon ile
Dafni’nin hikâyesi - okuduğunuz saat ve ruh haline bağlı olarak – “Ah be! Okumasaydım!”
diyebileceğiniz kadar hüzün dolu ve acıklı; ama esasında Defne’nin gerçeğinin
de bir açıdan birebir yansıması, aynası: bizim Defne’miz de Apollon’un
kalbinden vurulup, bir daha asla yanından ayrılmasın diye bir ağaca
dönüştüreceği kadar masum, temiz, gönül kaptırılası ve âşık olunası.