Maalesef ki mevcut haliyle Oya,
benim hikayesinin peşinden sürükleneceğim, haklılığını destekleyeceğim,
üzüntüsüne acıyacağım veya sevinciyle mutlu olacağım bir karakter sınıfına
-onca iyiliğine, düzgün duruşuna ve erdemli özelliklerine rağmen- giremedi.
Lakin Serhan’la ilişkisi konusunda suçlayacağım taraf da asla kendisi değil.
Zaten, Merve’nin kocasını elinden alarak ondan intikamını almak gibi bir
motivasyonla bu işe girecek bir karakter olmadığını ilk bölümlerde anladık
gitti. Sonrası onun açısından kaderin bir oyunu diyebiliriz. Aşk bu; hangi
koşullarda, ne zaman, ne şekilde insanın başına geleceği asla belli olmuyor.
Hesaplayamıyoruz, planlayamıyoruz, önleyemiyoruz… Ekranda izlerken de,
“genelin” onaylamayacağı bir durumda başına gelse bile, “Allah’ım ne olur aşık
olmayayım.” diye diye, vicdan azabı çekilerek düşülen aşkları izlemeyi sevdiğim
gibi, böylesinin daha masum olduğunu da düşünüyorum. Biz sadece başımıza
geldikten sonra alacağımız tavırdan sorumluyuz. Suçlanacaksak aşık olduğumuz
için değil, aşık olduktan sonra yaptıklarımız veya yapmadıklarımız için
suçlanabiliriz. Çünkü öncesi nasıl irademiz dışındaysa, sonrası da artık
insanın kontrolünde olan bir şey. Ve ben bu noktada Oya’ya herhangi bir suç
yükleyemiyorum.
Her şeyden önce birilerine
sadakat sözü vererek hayatını birleştiren, hatta bu sözün altına imza atan Oya
değil. Sözleşmenin tarafı olmadığından ona sorumluluk zaten atfedemem. Üstelik
Oya bu konuda son derece kontrollü davrandı. Hissettiklerini sonlandırmak için
elinden geleni yaptı, kalbinin onca çekiştirmesine rağmen aklının verdiği her
öğüdü uygulayarak doğru olanı yapmaya, zaaflarına karşı koymaya çalıştı. Serhan’ı
baştan çıkarmak bilinciyle, onu kendine çekmek amacıyla attığı bir adımı ben
hatırlamıyorum. Aksine hep ötelemek için uğraştı. Dolayısıyla Oya ve Burcu’yu aynı kefeye koyamam ben.
Fakat Serhan gitgide Mehmet’le
aynı kategoriye girmeye başladı benim gözümde. Başta da dediğim gibi, aşık
olduğu için suçlanamaz fakat sonrasında bu konuyla ilgili attığı her adım falso
olduğu için suçlayabilirim ve suçluyorum da. Kendine esas engel olması gereken
o iken, bulduğu her fırsatta Oya’ya yürüdü, aralarındaki muhabbetin dost
sohbetinden daha özel mecralara kayması için kapıları zorladı. Oya’nın
yalnızlığının üstüne gitti, zaman zaman yakın temaslarda bulunarak aklını
çelmeye çalıştı. Hiç de öyle aşkın getirdiği bir anlık sarhoşlukla kendini
bilmeden attığı adımlar değildi bunlar. Aksine bile isteye, tamamen bilinçli
bir şekilde yürüdü devamlı. Bu aşka düşerken başta dediğim o vicdan azabını
veya sorumluluğu karısına karşı hissettiğini ben hissetmedim. Oya kilit üstüne
kilit vurmasa şimdiye kadar çoktan bir ilişki yaşamaya başlamışlardı bile. Ve
başlasalardı burada yanlışı yapan, çarpık adım atan Serhan olacaktı benim
gözümde.
Senin bu yaptığına kaçak güreşmek denir Serhan!
İnsanlar evliliklerinde mutsuz
olabilir, hayatta aradığını bulduğunu sanmış ama yanılmış olabilir. Bu durumda
yanlışı düzeltmek için bir adım atmakta ayak sürüyor da olabilirler. Bir yere
kadar bunu da kabullenirim. Ama günün birinde o adımı atmaya niyetli, istekli olduğunu, adımı
atmayı aklından geçirdiğini de görmek isterim. Serhan’da bunların hiçbirini
görmüyorum. Yeminle, dizinin en düz adamı olan, hatta “bit yavrusu” sıfatının
çok yakıştığı Taylan’ı izlemek daha çok hoşuma gidiyor. (“Ayşe’ye kim bakar
ya?” diyerek Tunç Hoca’nın Pelin’e iftira attığına ikna olması efsaneydi.:))
Onun da gözü dışarılarda, onun da heyecan arayışları var ama bir Serhan kadar
bana batmıyor bu tavırları. Serhan’ın içinde aşk olmasına, Mehmet ve Taylan
gibi yüzeysel ve gelip geçici şeyler yaşama hevesinde olmamasına rağmen onun
Oya’ya yaklaşımından hoşnut değilim. Hele de bu hafta “Kararı sen ver, nasıl
istersen öyle olsun.” demesi… Sorumluluktan kaçmanın, konunun öznesiyken
dolaylı tümleç olmak için kıvırmanın şahane bir yoluydu! Oya’nın, aslında
yukarıda anlattığım, istediğim; masaya yumruğunu vurup aksiyon alması, hamle
yapması gereken nokta bu değil, hiç değil. Burada karar vermesi gereken,
dolayısıyla sorumluluğu alması gereken kişi Oya değil Serhan’dır.
Ne cevap
verilebilir ki böyle bir durumda? Ya bu teklif reddedilir, ya karından boşan da
gel denir, ya da ikili bir hayat yaşaması istenilir. Hangisi olursa olsun, bu
seçeneklerin tüm sorumluluğunu neden Oya’ya yüklüyorsun ki Serhan? Senin gönlün
başkasına kaydıysa, Merve’nin kötü, entrikacı, dominant karakterinden
rahatsızsan, evliliğini “kendine” karşı dürüst olmak için, “kendi” mutluluğun
için bitirirsin. Merve’yle mutsuzsan bundan sonraki hayatının Oya’lı olup
olmayacağına bakmadan o evliliği sonlandırırsın. Evliliğin karaya oturmasında eşlerin kabahatlerinin oranı tartışılabilir elbette ama, nedeni ne kadar bencilce
olursa olsun, evliliği ve itibarını kurtarmak için çabalayan, emek harcayan
kadına öyle ergen gibi bağırarak çözülmez bu işler Serhan Bey! Başkasının kararını, cevabını beklemeden, adam gibi oturur rahatsız olduğun noktaları belirtir ve bunları bir çözüme ulaştırırsın. Tıpkı bir yetişkin gibi...
Bölümün flashforwardlarla zenginleştirilmiş final
sahnesi çok güzel gözüküyordu. Doğrusu pek sanmıyorum ama inşallah gelecek
hafta gerçekten de Oya ve Edip Sarmaşık’ı dinamitlerler. Siz o bombayı
patlatın, bir C4 de benden olsun.