Kiralık Aşk: Aşkın tasarım hali

Zorlu engebeler...

Ama işte hiçbir zaman onları yolu dümdüz olmamıştı. Her “Tamam artık düze çıktık” dediklerinden başka bir engel ile karşı karşıya kaldılar. Defne ile bambaşka bir insan olan yeni Ömer İplikçi’yi tanımadan uzak fetva okuyan Fikret Gallo’nun Türkiye gelişi yeniden bambaşka engebeler yaratmıştı bu ilişki sürecinde. Varlığıyla onların aynı evde yaşamalarını hatta Defne’nin Neriman’a borcunu ödemesini sağlamıştı ancak artık tasarım yaptıkları o masada Defne ile Ömer’in tam ortasında o da oturuyordu. Belki Gallo, Defne ile Ömer gibi ayakkabı çizmiyordu ancak yine de onlara özel bir sürece hiç beklenmedik bir şekilde dahil olmuştu. Ömer ile geçmişlerinden gelen bağın bu konuda ona özel haklar sunduğunu sanıyordu. Ancak tam da yepyeni tertemiz bir başlangıç yapmaya hazır oldukları zamanda Defne ile Ömer’in arasına girmesi onların ne kadar sağlam bir temele ve uyuma sahip oldukları anlamalarından başka bir işe yaramamıştı. Onlarınki öyle bir uyumdu ki; çizim yaparken tıkanan Defne’ye Ömer sadece bacağında parmaklarıyla hareketler yaparak bile tüyo verebiliyordu. Doğum gününde bile Ömer’in hediyesi yine Defne’ye özel olarak yaptığı çizimlerden ayakkabılar oluyordu. Köprünün altında çok sular geçmişti, Defne oyun gerçeği yüzünden Fikret Gallo’nun varlığından korksa da aslında onun Ömer ile arasındaki tek düşmanı ondan sakladığı oyun sırrıydı. O sır dile gelmediği sürece hiçbir zaman Defne özgür olmayacaktı ve Ömer’in düğün öncesi yeni koleksiyonunu tanıtırken dile getirdiği gibi tek istediği büyülü bir gerçeklikti. Ve büyülü gerçeklik uğruna hiç beklenmedik bir anda ağızdan çıkmıştı o sırra dair tüm detaylar...


 
İkinci şans...
 
Defne, Kiralık Aşk oyunundaki en masum isimdi. Evet, hatalıydı ancak bu onun masum olduğu gerçeğini değiştirmezdi. Ancak ne kadar masum olursa olsun Ömer’in bunu anlaması, kafasında tartıp biçmesi için zaman lazımdı. Düğün sonrası yollar ayrılmış ve aradan tam bir yıl geçtikten sonra dünyanın farklı noktalarında hala birbirileri için atan iki kalp ile ikinci şansımızın peşine düştük. Üstelik sadece biz değil, Ömer de... Düğünün ardından sadece Defne’yi değil, İstanbul’u hatta tasarımı bile terk eden Ömer’in batmak üzere olan Passionis’i kurtarmak adına bir yıl sonra yeniden tasarım yapmaya başlaması aşklarının ikinci şansı için atılan bir iyi niyet adımıydı. Çünkü Roma’da yalnız başına geçirdiği bir yıl süresince anlamıştı seçimini aşktan yana yapması gerektiğini... Ama kendisiyle yaşadığı bu geç yüzleşme yüzünden aradan geçen zamanda Defne’yi kaybetmiş olmanın düşüncesi sarıp sarmalamıştı. Umudunu kaybetmişti. Ama yeniden çizmeye başlaması, ona kaybettiği bu umudu da geri getirmişti.


 
Keşke her şey hayatta arzu ettiğimiz kadar kolay olsa, alsak elimize bir adet sihirli derneği ayrılanları barıştırsak, batmak üzere olan şirketleri kurtarsak, kırdığımız kalpleri onarsak... Ama işte ne yazık ki gelişen bu teknoloji çağında daha bu sihirli değneği geliştirmediler. Bu nedenle umutlu olsak da, gelecek aydınlık görünse de ufukta biraz sabır ve emek lazımdı tüm arzularımızı hayata geçirmek adına. Çünkü geçen zamanda kırılan sadece Ömer’in kalbi değildi. İstanbul’da geride kalan Defne de ölümün kıyısında dolaşıyordu canlı canlı... Üstelik o da bırakmıştı onları hep bir arada tutan tasarımcılığı. Ömer’siz bir hayat ruhsuz ve her daim yarım kalacak çizimler demekti. Ayrıca tasarımcı hayatı demek, gel-gitler demekti. Kafan sıkıldığında kolayca kaçabilmek demekti. Düğün sonrası Ömer’in yaptığı gibi. Kendi olmak adına ve bu bohem hayatı yaşamamak adına son vermişti çizimlerine... İşte bu nedenle ne bir lokantanın masasında hayat bulan İkinci Şans çizimiyle hemen Passionis hızlıca kurtulabilirdi, ne de “Defne’yi istiyorum” ben diyerek Defne ile yeniden başlayabilirdi Ömer... Passionis ve aşkı için ikinci şansı elde etmek için savaşması lazımdı. Vanni’lere çizimin kendisine ait olduğunu kanıtlaması, Defne’ye ise bir daha hiç gitmeyeceğini ve hep onunla kalacağına inandırması...


 
Ve yine bu iki sorun tasarım noktasında kesişmişti. Defne hiçbir zaman başka birinin çizimini çalmayacağına emin olduğu Ömer’in yanı başında ona destek olarak Ömer’in kendisine attığı bir adıma karşılık, o da ileriye doğru başka bir adım atmıştı. Önce küçük, daha sonra ise büyük adımlarla yakınlaşmışlardı birbirlerine yapılan bir çizim uğruna... Bu adımlar atılırken yüzleşmeler gerçekleşmiş, korkular dile gelmiş, acılar kelimelere dökülmüş ve ardından bastırılan duygular gün yüzüne çıkmıştı. Ömer’in bir yıl aradan sonra yaptığı ilk tasarımın lansmanında ise yeniden başlamışlardı oyunsuz aşklarına... Kalıptan geldikten sonra ilk kez Defne’nin bilmeden ayağına giyip denediği İkinci Şans onların aşkının sembolüydü. Belki Defne artık çizim yapmıyordu ama Ömer’in hayat boyu ilham perisi olarak bu tasarım dünyasının bir parçası olmaya devam edecekti. Tıpkı kucağında küçük İso ile yarattığı son koleksiyonu anlatırken dile getirdiği sözlerde anlattığı gibi;
 
“Daha Nude tonlara yöneleceğiz. Kendiliğinden, yalın, asil, zarif ama bir o kadar doğal. Çıplak ayaklı kontesi düşünün. Yüzüne vuran serinlik, aşkı koklamak, her şeye rağmen en olağandışı durumlarda bile aşık kalabilmek. Kendini aşık hisseden bir kadının en sıradan halinde bile şahane ve güzel görünmesi. Sadelik.”


 
Artık onları kapıyı kapattığında tamamıyla gerçek olan, yalın ve doğal bir hayat bekliyordu. Yalanlar, gizlice düzenlenen oyunlar ve engeller geride kalmıştı. Ne zaman “bitti, artık buradan çıkış yok” deseler onları yeniden bir araya getiren çizimlerdeki sert çizgiler yumuşamış, canlı tonlar ise yerini doğallığın sembolü olan nüde tonlara bırakmıştı. Konfor ile heyecan tasarımlarda bir araya gelerek ideal bir ilişki reçetesini oluşturmuştu. Bundan sonra Ömer İplikçi’nin tasarımlarına göz atanlar ise hiç şüphesiz “Bu adam kadın ruhundan çok iyi anlıyor, belli ki şahane bir kadınla yaşıyor” diyeceklerdir.
 
Herkesin en olağandışı hallerde bile her daim aşık kalabilmesi umuduyla... 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER