Nefes kesen anlar...
Hepimiz biliyorduk aslında Ömer ile Defne’nin asıl ait olduğu yeri; bu da
tabi ki birbirlerinin yanıydı. Ama Defne’nin içine işleyen terk edilmişlikler,
Ömer’in güvenle olan sorunu onları uzak tutuyordu. Her ne kadar birlikte olmak
isteseler de, ortada fil gibi kocaman bir engel olduğunu ikisi de biliyordu.
Kalpler başka söylüyordu, mantık başka... Yeniden aynı çatı altında çalışmaları
şeytan ile melek arasında gidip gelmelerine neden oluyordu. Tam da bu karmaşayı
yaşarken kader yine ağlarını örmüş, rekabetin ardından onları birlikte
koleksiyon hazırlama sürecine sokmuştu. Önce patron-asistan, daha sonra
öğretmen-öğrenci olan Defne ile Ömer artık hazırlanacak bir koleksiyonda iş
ortağı olmuşlardı. Eşitlerdi. Ancak Ömer, Defne’nin yanında önceleri bu ortaklığa
pek sıcak bakmamıştı. Ömer İplikçi’ydi bu sonuçta. Bugüne kadar kiminle
birlikte aynı masaya oturup tasarım yapmıştı ki? Bir ilke imza atacaktı ve bu
ilk Defne’yleydi. Böyle bir ortaklığı kabul etmesinin arkasındaki neden de
Defne’nin ta kendisiydi. Bu yüzden hepimiz biliyorduk Defne ile çalışmaktan
kaçması onu kendisiyle eş görmediğinden değildi, onunla oldukça yelkenleri suya
indireceğini bilmesiydi. Bu nedenle koleksiyonun ilk çizimlerini Defne’nin
Zeynep ile yapması daha cazip gelmişti. Ömer’in bu hareketi ise Defne’nin yine
o konfor alanından çıkmasına engel olmuştu. Durum böyle olunca da ortaya çıkan
çizimler Defne’nin ruh halini yansıtıyordu, Ömer’in yılbaşı partisinde sarf
ettiği sözlerle dile getirdiği gibi;
DEFNE: “Sonuçta sürekli diken
üstünde durmak zorunda değiliz. Rahatlık da önemli. Kadınları kendilerini
içinde güvende hissedecekleri ayakkabılarla rahat ettirebiliriz?
ÖMER: “Güvende?”
DEFNE: “Rahatlık, güvenlik
falan...”
ÖMER: “Güvenlik mi istiyorsun?”
DEFNE: “Biraz durulmak, en
azından rahat bir nefes almak istiyorum.”
ÖMER: “Hayat aldığımız nefeslerle
değil, nefesimizi kesen anlarla ölçülür. Diken üstünde yaşayacaksın tabi her an
uçurumun kenarında, kontrol edemeyeceğin kadar hızlı giden bir aracın içinde,
korkarak, heyecanlanarak, titreyerek, yaşadığını hissederek... Soluksuz kalmak
yani, iyidir.”
Ve Ömer’in bu sözlerinden Defne mesajı almıştı. Eğer o Ömer İplikçi’yse
karşısındaki de ara sıra tüm korkularından sıyrılıp içinden serseri çıkan cesur
Defne Topal’dı. Devir Defne’nin meydan okuma devriydi. Madem kendi mucizesini
yaratmak istiyordu, kontrol edemeyeceği kadar hızlı giden aracın içine binmesi
gerekiyordu. Korkmadan... O da kendisine söyleneni yapmış ve Ömer’in karşısında
dimdik belirmişti. Defne’nin bu cesur halleri ise Ömer’i saklandığı delikten
çıkararak bu koleksiyona dahil etmişti.
Ahenk, ruh birliği, aşk...
Defne’nin içinden ara sıra cesur bir kaplan çıksa da, hepimiz aslında onun
minnoş bir kedi olduğunu biliyoruz. Kiralık Aşk oyunu gerçeğini Ömer’e
anlatmadığı sürece de hiçbir zaman tam anlamıyla cesur biri olmayacağını...
Ömer’e birlikte çalışmaları için yaptığı meydan okuma da partideki konuşmanın
etkisiyle gerçekleşmiş, Defne sonra yeniden aynı korkak çekingen kız olmuştu.
Birlikte çalışmaya başlamışlardı ancak ortaya çıkan tasarımlar pek de tatmin
edici değildi. Ömer’in ilk çalışma günlerinde “Çocuksun. Bu çizdiklerinden öyle görünüyor. Biraz korkak, çekingen.
Cüret edemiyorsun. Utangaç gibisin. Kabuğunu kıramıyorsun sanki.” Sözleriyle
dile getirdiği gibi, Defne’nin daha etkili sonuçlar almaları için kabuğunu
kırması ve Ömer ile aralarındaki o ruh birliğini, ahengi hatta aşkı hatırlaması
gerekiyordu. Sonuçta yeni bir şeyler üretiyorlardı. Belki de bu üretme
süreçleri aşklarına yeniden başlamaları için bir araçtı.

Cesur olmalı ve
korkmamalıydı. Bunun için yeniden iki yabancıymış gibi tanışmaları gerekiyorsa,
onu da yapmalılardı. Sinan ile Yasemin’in bu fikri oldukça etkileyiciydi.
Aylarca asistan olarak her sabah gittiği eve Defne, Ömer’in iş arkadaşı olarak
gelmişti bir gece vakti... Bir zamanlar girmekten korktuğu çalışma odasında
Ömer ile birlikte çalışma şansına sahip olmuştu. Ancak aralarındaki o elektrik
akımı ve ayrılık sonrası bir türlü gerçekleşmeyen yüzleşme kafalarını çizime
vermelerine engel olmuştu. Üstelik evin her bir köşesi geçmişte yaşanan anları
tekrar akıllarına getiriyordu.
Yazı devam ediyor...