Aralarında muhteşem bir uyum olmasına rağmen geçmişte yaşananların
ağırlığıyla birlikte çalışmakta zorlanan Defne ile Ömer için ideal çalışma
ortamı yaratmak adına herkes el birliğiyle uğraşıyordu. Son olarak “Tedbil-i
mekanda ferahlık vardır.” düşüncesinden yola çıkarak yepyeni bir başlangıç
yapmaları için çalışma mekanı olarak Sinan’ın evi belirlenmişti. Çok da doğru
bir karar olmuştu bu. Gecenin bir saatinde yabancı bir mekanda Defne üstündeki
tüm yüklerden kurtulmuş, eline kağıtla kalemi aldığı an başlamıştı çizmeye...
Bir önceki gece yaşananlar ile kırılan kabuklar Ömer’in de ona eşlik etmesini
sağlamıştı. Sanki hiç ayrılmamışçasına Ömer’in kolu Defne’nin arkasında yine
“biz” olmuşlar ve aralarındaki ahengi kağıda dökmüşlerdi. Bazen Ömer’in
istediği olmuştu çizim süresince, bazen de Defne’nin. Ama bir şekilde orta yolu
bulmayı başarmışlardı gururlarından ve inatlarından vazgeçerek. Çizimler bitip
de altına yan yana D ile Ö harfleri yazıldığında ise bu çizimle sanki bir barış
anlaşması imzalamış gibilerdi. Beyaz bayrak ortaya çıkmıştı. Birlikte yaptığı
çizimle ikisi de yeniden hatırlamıştı birlikte şahane olduklarını... Üstelik
bunu anlayan sadece onlar değildi; çizimlerin kalıplarını yapmak için onları
inceleyen Sadri Usta'nın da bu uyum dikkatini çekmişti:

USTA: Bunlar senin çizimlerin
değil. Tamam sen de varsın ama başka bir ruh daha değmiş buna, seni tamamlamış.
ÖMER: Defne, birlikte çizdik.
USTA: Tabi. Başka kim seni ikna
edebilirdi ki aynı masaya oturmaya. Demek çizmeye başladı?
ÖMER: Öyle.
USTA: Takım oldunuz, artık
berabersiniz?
ÖMER: Değiliz. Olamıyoruz da...
USTA: Çizimlere bakınca bana pek
öyle gelmedi.
Evet daha takım olamamışlardı ama yine de birlikte çizim yapmaya
başladıkları ilk günden bu yana büyük bir ilerleme kat etmişlerdi. Ömer artık
Defne’yi güvenmek istiyordu, Defne ise üstündeki tüm yüklerden kurtulup bir
daha hiç ayrılmamak üzere Ömer’in yanına gelmek. Artık bir amaçları vardı
hayata geçirmek için can attıkları...
Geleceğin kısa provası...
Defne’nin çizim yapma sürecinde Ömer’in bahçesinde dile getirdiği gibi;
“Aşk bir milattır.” Ayrıca aşk hiç fark ettirmeden insanları değiştirir.
Ömer’in hayatını da Defne’den Önce ve Defne’den Sonra diye ikiye ayırmak
mümkün. Çizim yapmaya başladığı ilk günden beri annesinin aklında kalan
hayalini kağıda yansıtan Ömer, gazeteciye aksini söylese bile Defne’nin
hayatına girmesiyle birlikte ilham perisi koltuğuna Defne’yi oturtmuştu.
Defne’den Önce döneminde hayata karşı daha keskin ve sert duygulara sahip bir
Ömer vardı. Bu da çizimlerine yansıyordu. Ancak Defne ile birlikte çizileri de
yumuşadı. Onun Defne’den önceki dönemlerini takip eden meslektaşı Fikret
Gallo’nun Amerika’dan “Kadınla beraber
yaşamadığı çok belli, kadın ruhunun inceliklerini gösterecek ruhu yok. Çok sert
çizgileri var. Yabani.” sözlerini sarf etmesi de bundandı. Onun Ömer’i hiç
tanımadan kilometrelerce uzaktan dile getirdiği bu sözler, bir anda tüm tasarım
dünyasını etkisi altına aldı. Birlikte hazırladıkları koleksiyonla
birbirilerine doğru büyük bir adım atan Defne ile Ömer’in ise tam ortasında
yankılandı. Her kötü dönemde birbirine daha da sıkı sıkı bağlanan Defne ile
Ömer’in yeniden kenetlenme zamanı gelmişti. Yaptığı tasarımlardan Ömer’in kadın
ruhundan anladığını en iyi bilen Defne kendisinden hiç beklenmeyecek bir
teklifi yaparak: “Beraber yaşayalım”
demişti. Her ne kadar asıl amaç Ömer İplikçi’nin bir kadınla yaşayıp kadın
ruhundan anladığını tüm dünyaya göstermek olsa da; ikisinin aynı çatı altında
bir araya gelmeleri gelecek için bir nevi kısa evlilik provası niteliğindeydi.
Gardıropta açılan yerler, yan yana duran diş fırçaları, mutfağı yeniden
organize etmek, birlikte geçirilen vakitler vs. Özetle Ömer’in tasarım
yeteneğine duyulan şüphe yine bir bahane olmuştu onlara bir araya gelmek
için... Çizim yaparken hatırladıkları o muhteşem uyum, yaptıkları bu kısacık
provada perçinleşmiş ve artık ne olursa olsun birbirlerinden ayrı olmak
istemediklerini anlamalarını sağlamıştı: “Özledim,
hem de çok özledim...”
Yazı devam ediyor...