Gerçeklerden kaçmak...
Aşktan kaçmak mümkün müdür? Hele de kendini korumak için? Bir kere aşık
olduğunuz zaman açarsınız karşınızdaki avucunu, koyarsınız kalbinizi oraya ve
daha sonra onun merhametine kalırsınız. Evet, bu ne yazık ki elimizdeki kontrol
gücünü alır. Olanların ne gidişatına engel olabiliriz, ne de acı çekmekten
kendimizi alıkoyabilir... Düşmüşüzdür artık o gayya kuyularına. Sevdiğimizden
ayrılmak ona karşı hissettiğimiz duygulara son vermez. Bu gerçeği kabul etmek zordur.
Onu ellerinden bile tanırken, ayrı kalabilmeyi başarmak aslında ne kadar
zordur. Ancak acı çekmekten korkan buz şelalesi Ömer kendisine söylenen
yalandan ötürü en zoru başarmayı kafasına koymuştu. Aslında kendisini
cezalandırıyordu bir şekilde. Tıpkı Ömer’e hiç istemediği halde yalan söylediği
için en büyük hayali olan tasarımdan uzak durup garson olan Defne gibi. Ama
işte ağızdan çıkanlar ile hissettiklerimiz o kadar farklıdır ki bunu fark
edemeyiz. Kendimize aksini inandırmak adına karşımıza geçip “Bir ilham periniz var mı?” diye soran
gazeteciye aslında olduğunu bile bile “Hayır,
yok” deriz. Bu sözler ağzımızdan çıktığı zaman nelere neden olacağını hiç
bilmeden yaparız. Oysa hiç düşünmeden eden sözler kilometrelerce uzakta olan
birinin kalbini deşip geçer. Aslında her şerde bir hayır vardır, bu acı dolu
sözler hayalinden vazgeçen Defne’nin yeniden hayallerinin peşine düşmesine
sağlamıştır sonuçta...

Kaderin cilvesi...
Asistanlıktan junior tasarımcıya geçiş... Defne için yepyeni başlangıçlar
zamanı. Tam da sevdiği adamın alt katında. Yeniden yakınken uzak döneminin
başlamasına neden olacaktı. Üstelik o yeni başlangıçların heyecanını yaşarken
Ömer’in eş zamanlı Sude’nin Defne’ye yaptığı hareketi öğrenmesi de ironilerin
en güzeliydi. Aylar sonra onunla konuşmak için eline telefonu alan Ömer’in hiç
aklına gelir miydi ofisteki inşaat sesinin peşinden gidip alt kata indiğinde
karşısına çıkanın Defne olacağı... Kader işte. Her ayrıldıklarında onları daha
da yakınlaştırmak için ufak oyunlar oynuyordu. Defne ilk kez ailesine bakma
uğruna vazgeçtiği tasarımcı olma hayalini artık tam anlamıyla gerçekleştirme
şansını bulurken Ömer ise yaşadığı acıyla tasarımdan adım adım uzaklaşıyordu.
Defne’den uzak kalmak, belki de ona tolerans göstermek yerine uzaklaşmış
olmanın verdiği vicdan azabı, üstüne bir de Sude gerçeği öğrenmesiyle başlayan
el titremeleri... Ve Defne’nin en
motive, Ömer’in ise en vazgeçtiği dönemde rakip olarak dahil oldukları bir
tasarım konkuru.
Tatlı çekişmeler...
Yeniden tasarım rakip olarak olsa bile onları yan yana getirmişti. Araları
nasıl olursa her daim Ömer’in onayına ya da takdirine ihtiyaç duyan Defne’nin
bu rekabet arasında kendini kanıtlama çabaları ve konkura eli titrediği için
beklenen motivasyonu gösteremeyen Ömer arasında acı-tatlı çekişmeler
başlamıştı. Hiç belli etmeseler de artık görüşmek için böyle bir bahaneleri
olmasından dolayı ikisi de çok mutluydu. Ancak mutluluk beraberinde duygu
karmaşasını da getiriyordu. Defne ilk önce Ömer’in kendisine yerine tasarım
ekibini bu konkura dahil etmesine kırılmış, ardından çizemediğini duyunca onu
motive etmek adına devreye girmiş ve ne zaman ki Ömer karşısına rakip olarak
karşısına çıktığında ise konkuru kaybetme korkusunu benliğini sormuştu. Ancak
her koşulda birbirine yardım etmekten çekinmeyen Defne ile Ömer’in bu
değişmeyen özelliği işte yine bu noktada devreye girmişti. Yeni buluşma
alanları olan kahve odasında Ömer’den hala onu önemsediğini gösteren tavsiyeler
gelmişti:

ÖMER: “İddialı olmaktan korkma,
aklına gelen şeye güven, hayal ettiğin şeye...”
DEFNE: “Bana niye yardım
ediyorsun? Sürekli çizip yırtıyorum, yaptığım hiçbir şey içime sinmiyor. Dün
gece çizdiğim her şeyden vazgeçtim. Olmuyor.
ÖMER: “Yırtma, koy bir kenara.
Başka bir gün bir daha bak, hatta başkasına göster. Mesela şefine...
DEFNE: “Ya beğenmezse bu kötü
olmuş derse.”
ÖMER: “Diyecek de, ama korkma.
Böyle böyle bulacaksın kendini.”
Defne sadece tasarım konusunda değil, aslında yaşadıklarıyla hayattaki
yerini arıyordu. Kiralık Aşk oyunu sırtında öyle bir yüktü ki; bir zamanlar
tanıdığımız o cesur kızdan eser kalmamıştı. Hep bir korku onu sarıp
sarmalıyordu. Oysaki hepimiz hatalarımızla var oluyorduk. Hata yaptıkça
olduğumuz yeri bulacaktık. Yaptığı tasarımlarda birçok kez denedikten sonra en
güzelini yapacağı gibi. Ancak daha yolun çok başındaydı. Bu nedenle konkurda
kazanan taraf Ömer olmuştu. Defne ise ilk dersini almıştı hayata dair “Bak,
Defne!” Evet, Defne bakarak anlayacaktı olanları, nereye gittiklerini ve asıl
ait olduğu yeri...
Yazı devam ediyor...