Ayrılsak da beraberiz...
Atilla İlhan boşuna dememiş “Ayrılık da sevdaya dahil, çünkü ayrılanlar
hala sevgili” diye... Belki aralarındakine adı konmamıştı ancak yan yana
durdukları sürece onlar hala sevgiliydi. En zor zamanlarında ne olursa olsun
birbirlerine destek olacak kadar yakın... Ve hiç beklenmedik bir anda Ömer
hayatının en zorlu günlerine düşmüştü. Aşk acısıyla hazırladığı koleksiyon bir
anda rakibini eline geçmiş ve şirketini kurtarmak adına yeniden çizim yapması
lazımdı. Aslında ironiydi acıyla hazırlanan koleksiyonun tam da Defne ile
Ömer’in çizim dersi bahanesiyle yeniden bir araya geldikleri zaman yok olması.
Defne bunun mucize olduğunu farkındaydı, ancak Ömer içine girdiği karanlık
dünyadan çıkamıyordu. İşte tam bu noktada Defne devreye girerek yeniden ona
ışık kaynağı olmuştu: “Hani biz mucizelere inanmak istiyorduk?” Hatta bununla
da kalmamış tasarımın aklındaki ve duygularla alakalı olduğunu bildiğinden
Ömer’in içinde bulunduğu ruh halini mercek altına almıştı.
DEFNE: “Şu an ne hissediyorsun,
ne yaşıyorsun?”
ÖMER: “Kafa karışıklığı, yarım
kalanlar, hayaller, beklentiler, ihtimaller...”
DEFNE: “Heyecan.”
Bir zamanlar dağ evini terk etmesiyle yarattığı aşk acısının yerine yepyeni
duygular ekmişti Defne bu sözleriyle... Tuzla buz olan aşk acısı koleksiyonu
yerine Ömer yarım kalanları tamamlama arzusuyla başlamıştı çizmeye. Geleceğe
dair daha umutluydu artık, yaşanan beklenmedik ayrılığı düşünmek yerine. Yanı
başında yatan, ayaklarıyla onu dürten sevdiği kadın ilham kaynağı olmuştu yeni
koleksiyonuna. Tasarımlarını kendi gözünden Ömer’in Defne’si hayal ederek
kağıda dökmüştü.
ÖMER: “Nasıl buldun?”
DEFNE: “Ben anlamam. Buraya
gelmeden önce de spor ayakkabıyla dolaşan biriydim.”
Ömer: “Spor ayakkabıyla dolaşan
Defne gözüyle bak bunu bir yerde görsen ne düşünürdün?
DEFNE: “Çok güzel görünüyor.
Hatta harika ama biraz ürkütücü ve iddialı aynı zamanda. Ben giyemem, keşke
bunu taşıyacak bir kadın olabilseydim.”
ÖMER: “O kadar farkında değilsin
ki kendinin... Ne yapayım peki biraz yumuşatayım mı?”
DEFNE: “Yok yok böyle çok güzel,
harika görünüyor. Spor ayakkabı giyen Defne’ye göre değil ama mükemmel.”
Her ne kadar Defne o günlerde sırtında taşıdığı ağır yükten dolayı kendini
fark etmese de; Ömer’in her şeyin sona erdiği bir zamanda mucize yaratarak
Passionis’in toparlanmasını sağlamıştı. Bu mucizevi koleksiyonu hazırlamak
yeniden birlikte olmaları adına birbirlerine atılan bir adımdı. Koleksiyonun
podyumlarda sahne alışını izlerken Defne’ye
“İyi ki varsın” dediği gibi... Çünkü biliyordu o koleksiyonu gerçek kılan
Defne’nin ta kendisiydi.
Çizimler ruhun aynasıdır...
Koleksiyon ile elde edilen başarının ardından Defne ile Ömer birbirlerine
doğru hızlı adımlar atmaya başlamışlardı. Aldığı çizim dersleriyle Defne de en
az Ömer kadar gelecek vaat eden bir tasarımcı haline gelmeye başlamıştı. Onlar
yaklaşıkça Defne’nin tasarımları da yaşadığı mutlulukla daha da iyi bir hale
geliyordu. Passionis’ten aldığı bursla özel bir eğitim almaya başlamış, hatta
kursun en iyi öğrencilerin biri olmuştu. Çizimleri ruhunu öyle bir yansıtıyordu
ki; okuldan gelen onlarca çizim arasından Ömer’in kalbini çalan yine onun
çizimi olmuştu. Ancak onların yeniden bir araya gelmelerini sağlayan tasarım,
yeniden ayrı düşmelerine neden olmuştu. Üstündeki yükten kurtulup kendisine
evlenme teklifi eden Ömer’e hayalindeki ‘evet’ cevabını vermek adına yaptığı
çizimi sevdiği adamın rakibine satan Defne yepyeni bir ayrılık sürecinin
başlangıç çanlarını çalmıştı. Hiçbir zaman kendine güvenmeyen Defne kimsenin
çizimlerini beğenmeyeceğini düşünerek istemsizce hareket etmiş, Ömer ile mutlu
olacağı bir geleceğe yatırım yaptığını sanırken kendini ilk başladığı yerde
bulmuştu. Bir nevi cezalandırmıştı... Gittiği kursu birincilikle bitirmiş
olmasına rağmen Ömer’den ayrı bir tasarım dünyasını düşünmediği için bu
meslekten umudunu kesmiş garson olarak kendi mucizesini yaratma kararını
almıştı.
Yazı devam ediyor...