Aslında
bölüm pek beklediğim ve istediğim gibi başlamadı. Ben Ece’nin “Uğurböceğiiiiim”
diye Cansu’ya sarılmasını bekliyordum, olmadı. Yakın zamanda barışırlar, hala çok
uzun küs kalacaklarını sanmıyorum ama gene de bu barışma ne kadar hızlı olursa
o kadar iyi. Çünkü birbirlerine düşündüklerinden daha fazla ihtiyaçları var.
İkisi de aynı yerlerinden yara almışlar bu hayatta. İkisi de bir şekilde terk
edilmiş anneleri tarafından. Ece sekiz yaşında bırakılmış bir pastasının
başında, Cansu doğduğu gün… Belki de bu yüzden karşılaştıkları ilk andan
itibaren çok iyi anlaştılar, çok sevdiler birbirlerini, belki de tanıdık geldi
gözlerindeki anne özlemi ikisine de. Tam da bu yüzden Cansu her şeyi
öğrendiğinde ilk Ece’ye koşup beraber ağlamalarını, yaralarını beraber
sarmalarını istedim ama ikisi de kendilerini çok seven adamlara koştular. Bu biraz
olsun içimi rahatlattı en azından.
Süreyya’nın annelik vasıflarına
sahip olmadığını düşündüğümden daha önce bahsetmiştim ama geçen bölüm Bediha’yla
olan konuşmalarından ve Cansu’yu içten içe merak etmesinden sonra aklımdan “Acaba
düşündüğüm kadar kötü bir anne değil mi?” diye geçmişti. Bu bölüm kafamdaki bütün
soru işaretlerini yok etti. Cansu’ya duyduğu nefretin sebebi o kadar saçma o
kadar mantıksızdı ki bir kez daha emin oldum Süreyya kesinlikle iyi bir insan
da iyi bir anne de değil. Cansu için ölmeyi göze aldığından bahsederek başladı
olayları anlatmaya ama anlamadım nasıl oldu da çocuğu için canından vazgeçen
kadın bir anda kadınlığını kaybedince çocuğuna sırt çevirecek biri oldu. Cansu
kendi canından daha değerliydi ama kendisini aldatan ve bundan ufacık bile yüzü
kızarmayan birinden daha mı değersizdi?
Süreyya’nın anlattığı her şey tutarsızdı.
Bir de bunca yıl olanları içinde tutmuşken neden düğünde anlatma ihtiyacı
hissettiğini de anlamadım. Tamam Işıl’la konuşmasını görünce sinirlendi diyelim
ama o konuyu konuşmanın yeri bir düğün müydü Süreyya gibi elalem ne derci bir
kadına göre? Ama o kadar gözünü kör etmişti ki kaderine duyduğu nefret o da
hıncını almak için her zamanki gibi en kolay olanı yani Cansu’ya bağırmayı
seçti. Süreyya’nın anlattıklarından çıkardığım tek şey Cansu’nun doğduğu gün
hem babası hem annesi tarafından terk edilmiş olması. Bunca lafı işitmesinin
nedeni ise sadece annesini, babasını hatta Işıl’ı bile korumaya çalışmasıydı.
Işıl’la o kadar güzel konuştu ki bütün duygularıma tercüman oldu Cansu.
Düğüne geri dönüp Cansu ve Kerem
arasındakilerden de bahsetmek istiyorum. Karşılaştıkları sahnede Kerem
Cansu’nun nasıl garson olduğuna inandı hala anlayamadım. Bütün garsonlar aynı
kıyafetleri giyerken neden Cansu’nun farklı bir elbise giydiğini sorgulamaması
beni gerçekten şaşırttı. Kerem’in bunu anlayacak kadar zeki biri olduğunu
düşünüyor ve bunu aşktan gözü kör olmuşluğuna vermek istiyorum. Onun dışında
Cansu ve Kerem’in salıncakta sallandıkları sahne de en sevdiğim sahnelerden
biri oldu. Cansu’nun ailesinin yanından fırlayıp, Kerem’e gitmesi de en az
salıncak sahnesi kadar güzeldi.
Yazı devam ediyor...