Öncelikle şunu hemen söylemek
isterim ki sekizinci bölümde Defne’nin o çırpınışları, Yasemin’in ona
yaptıkları karşısında o küçücük haliyle ayakta kalmaya çalışması, bütün bölüm
kuyruğu dik tutup en sonunda Ömer’in karşısında tüm kalkanlarını indirmesi beni
mahvetti. Defne’ye sarılmak, ona bir bardak çay ve bir kilo çekirdek vermek
istedim daha fazla üzülmesin diye. Ama bir Temmuz günü kendisini mutlu edecek
şeylerden konuşmaya hakkı olmalı insanın, o yüzden Nihan ve Serdar aşkının
içimi eriten anları ile başlayacağım yazıya.
‘Sevgi neydi? Sevgi emekti’ sahnesi alenen
Nihan’ın dolmuşa bineceği yolu
beraber yürürken yolda dünyanın en güzel konuşmasını yapan Nihan ve Serdar,
uzun zamandır gördüğüm en ballı şekerli çiftlerdensiniz. Siz de bol yağlı pastane
poğaçalarını hüpletirken aynı zamanda bu diyaloğu yaşayan bir çift görürseniz
bilin ki orada güzel bir ilişki vardır.
Nihan: Kalorili diye mi korktun? Basen yapar filan?
Serdar: Yok canım, basen ne? Öyle basen filan düşünmem
ben.
Sonra Serdar’ın ‘Bizim köşedeki
simitçi bile sanki simit değil baklava satıyor’ şeklinde aşırı özet ama net
kesin bilgi aşk tarifinin altına koşa koşa imzamı atarım. Aşık olduğunu ama aynı zamanda etraftaki her şeyin aynı kaldığın iddia eden biri aşık değildir çünkü bunu herkes bilir. Bir arkadaşımın çok bayıldığım tarifindeki gibi, 'Hava çok güzel ve neyse ki ben de oradayım.' demektir bence aşık olmak ve bakın Serdar da orada işte.
Zaman durdu sanki, beklerken seni
Nihan’ın iş çıkışı dolmuştan
inip, Serdar’ı sabah bıraktığı yerde bulması, birbirlerine bakışları, Nihan’ın ‘Ay
mutluluk böyle bir şey demek ki’ diye şaşırması resmen benim bile oturduğum
yerden yüreğimi hoplattı. Bu cümleyi herkes bir kere kurmuş, mutluluğun icadını
kendisinin yaptığını sanıp Evreka diye bağırmıştır herhalde. İşte o anı
unuttukça sertleşiyoruz, katır kutur suyu çekilmiş paspaslara dönüyoruz. Bu
sahne üstüme bir kova dolusu serin su dökülmüş gibi hissettirdi bana, bir
kendime geldim şu sıcak yaz günü.
Yazı devam ediyor..