Şimdi bunca zaman o kadar yazdık ettik de, ben
birazdan değineceğim kısma kadar Sefer’i, sevdasını ve SefSe ihtimalini çok da
anlayamamıştım aslında biliyor musunuz? Yani biraz “Kusura bakma.” diyen Sema
gibi, biraz da “Bu kız senin dengin değil.” diyen Zülfikâr gibiydi bu meseleye
karşı bakış açım. Sefer’in derdiyle dertleniyordum dertlenmesine de, “Olacak
gibi değil.” diyordum sanki içten içe. Söz konusu sevdikleri olduğunda Sefer’in
gözünü ne kadar karartabileceğini yeni öğrenmeye başlamıştık zira. Gerçek
hayatta az rastlanır bir sevme şekliydi onunkisi, bilememiştik.
Bir de bazı insanlar vardır.
‘Gönül gözü’ tabir edilen kavramdan hareketle, ne kadar okumamış, cahil
gibi görünseler de, hayat tecrübesinden midir, karakterlerinin olgunluğundan
mıdır, kaderin yüklediği kaçılamayan sorumluluklardan mıdır, yoksa doğuştan
gelen bir şeyden midir, her nedense, zor sorulara en basit kelimelerle en güzel
cevapları verirler. Şaşırırsınız.
Bahri Baba’nın tedrîsatından geçen
adamlara kaba saba demeye dilim varmasa da, hayatın kendilerini sürüklediği
noktada hoyratlaşmaya mecbur kalmışlardı işte. Öfkelendiği zaman karşısındaki
Sema bile olsa lanlı lunlu konuşma alışkanlığını kolay bırakamayan bir adamdı
Sefer mesela. Lâkin sevdikleri insanlar söz konusu olduğunda yüreklerindeki
yumuşaklıkla birlikte bu bilge tarafları da ortaya çıkıveriyordu.

Zülfikâr da bir sevdaya tutulmuştu
ya sonunda. Yılmaz Güney’in Umutsuzlar filminden aynı sahneyi 18 kere üst üste
izleyecek kadar efkârlanmıştı. Filmde Filiz Akın’ın canlandırdığı esas kızın
adı da Çiğdem’dir. Zülfikâr Çiğdem’le tanıştığında "467 günümüz de olsa,
bizim dengimiz değil." diyerek filmdeki “Sen gideli çok oldu Çiğdem, sen
gideli 467 gün oldu.” repliğine gönderme yapmıştı. Sefer belki bu göndermeyi
anlamamıştı ama imkânsız ne demek iyi biliyordu, Zülfikâr’ın çaresizliğini çok
iyi anlamıştı. Afili cümleler kurmayı bilmiyordu belki ama Zülfikâr’ın zor
sorusuna (ki insanlığın henüz kati bir cevap bulamadığı cins sorulardan) içten
ve gülümseten bir cevap vermişti.
Zülfikâr: Usta be, bu aşk-meşk işleri niye bu kadar zor?
Sefer: Ben ne bileyim aga, kıymetli de ondan herhalde. İtin kopuğun
elinde rezil olmasın diye bize iteliyorlar.