O kadar razıydı ki
onun gelişiyle değişmeye, neredeyse her bölüm sınırlarını zorladığı bir an
vardı. 2. Bölümde suya düşen manken yerine Defne'ye koşmasıyla Sinan'ı şaşırtan,
4. Bölümde Defne'den (aklanmamış olsa dahi) yaptığı hatadan dolayı ‘özür dileyen’,
7. Bölümde red edilme pahasına her şeyi göze alıp ilan-ı aşk için kapısına
giden, 9. Bölümde kendisini affettirmek için gururunu bir kenara bırakıp ilk
defa birisine "gitme" diyen, 10. Bölümde istifa etmesine rağmen
Sinan'ın yanında çalışmasına ‘kendi kararı beni bırakıp gitmek’ diyerekten
içinde fırtınalar kopsa dahi saygı duyan, 14. bölümde kimsenin bilmediği bir
güçsüzlüğünü ona açık edip ardından terk edildiği o günün gecesinde evine
konuşmaya gelen, ertesi bölüm Sinan'ın her zaman ki gereksiz üslubuyla ’sırf
seni istemiyor diye işinden edemezsin etik değil’ demesiyle acısına rağmen işine devam etmesini kabul eden, 16. bölümden 19’a kadar
sığınabileceği tanıdık bir limana yaklaşacağına, uzaklaşması ve bir daha asla oraya demir atamayacağını
anlayarak her seferinde yara bere içinde olsa dahi yine de Defne'yi fırtınalı
bir yolculuğun sonunda varacağı bir ada misali görüşü...
Ardından Defne'nin bitmek
bilmeyen yalanları, gitmeleri, gelmemeleri, susması, anlatmamasıyla yine de
uzaktan sevdiği kadının yolunu çizmesini gururla izleyişi. Sude’den Defne’nin
intikamını alışı, Defne’nin artık yanında degil de, karşısında olmasına rağmen
çizim konusunda tüyolar verişi. Ama en çok her ne kadar haklı olursa olsun, her
ne kadar bir türlü olamayışlarına kırgın, Defne'nin ‘defol'larla,
‘istemiyorum'larla, ‘bitti’lerle tüm barışma yollarını kapatmasına rağmen, o
kapısını çaldığında yine sıcak bir çay daha da sıcak kalbiyle karşılaması. Kendisinden ne kadar çok vazgeçip ona feda ettiğinin göstergesiydi. Onu
gerçekleri duymadan affetmese dahi kollarında her daim bir yeri olduğunu bilmek
bile fazlasıyla insanın içini ısıtan, Ömer İplikçi'nin kalbini en güzel
tanımlayan kareydi
"Aşk tesadüfleri
seviyor"sa şayet, bu iyi kalpli prensle, kızıl saçlı çarsamba cadısını bir tık
daha fazla seviyor olmalı. Bir Ortaçgil sarkısı gibi dönüp dolaşıp birbirlerini
bulmuşlar hayatları boyunca. Belki de ondandır, Ömer’in bunca şeye rağmen
Defne'ye git diyemiyişi, Defne'nin bunca şeye rağmen gidemeyişi.
O güzel kalbi bu
hikayede bir tek aşkla sınanmıyor elbet. Acı çekmenin bu dünyada kaçınılmaz
olduğunu çok erken yaşta öğrenen Ömer’in, en azından çekeceği acıların
kaynağını seçmekte ustalastığını görüyoruz. Annesi ve babasının acısını üstlenirken,
dedesi tarafindan canını yakan ne varsa reddetmiş. Ancak bilmeden
avuçlarına kalbini bıraktığı kadının ona aslında en büyük acıları tattıracağını
bilmeden.
İlk olarak ona olan
güvenini ayakkabıları çaldırarak boşa çıkartan, bilekliğini Sinan’a verdiği
yetmezmiş gibi onun uğruna yataklara düstüğünde kendisine yapılan çorbayı da
ikram eden, kendisine hediye aldığını düşündüğü bir zamanda hediyenin bir
başkası tarafından verildiği bir anda ona kötü bir sürpriz yaparak Sinan'la
olduğunu düsünmesini sağlayan hareketlerde bulunan Defne bir yanda dursun.
Ömer tam ilan-ı
aşk etmeye geldiğinde istifasını sunup, ardından “gitme”
demesine rağmen onun yanında kalmaktansa Sinan’a gitmeyi seçen, "yapamam, kızma bana n'olur” gibi soru işaretleri bırakan bir
notla terk eden; haklı ve paramparça olmasına rağmen kapısına geldiğinde
pencereyi kapatıp içeri giren; ertesi gün acımasızca yanında asistan olarak
çalışmaya gelen kız için “Ömer’in Defnesi değilmiş usta, Ömer'in Defnesi olmak
istemiyormuş” diye hepimizin kalbini darma duman eden Ömer de bu tarafta dursun.
Her
şeye rağmen Defne ile zaman geçirebilmek için özel çizim dersleri veren,
aralarında herhangi bir sey olmamasına rağmen Iz’in varlığını anlatmaya çalıştıkça “istemez” diyerek cevap veren, evlilik teklifini kabul etmeyip, en
büyük düşmanına haksız bir galibiyet kazandırması; her şeyden
önce yalan söyleyip onu kıran, yine de ‘inanmak istiyorum bir sebebin olduğuna, hadi beni inandır sana güvenmek istiyorum’
diyen bir adama haksız olmasına rağmen üste çıkıp, sonrasında da o güveni
kazanmaya çalışmak yerine kendisine Ömer’den çok uzak bir yol çizen bu acımasız
kadınınn son vurucu darberleri Ömer’in tekrar denemeye dair teklifine “ben
böyle tek, iyiyim” “Problem sensin” “Defol” gibi laflar ederek yeterince canını
acımıştı Ömer'in.
Yazı devam ediyor..