Ömer İplikçi'yi tam
olarak çözmek mümkün olmasa dahi hikayedeki karakterleri anlamaya
çalıstıgınızda insanı en az yoran karakter olduğu aşikar. Alengirli değil
diğerleri gibi, aksine oldukça net. Bu yüzden diğer değisen karakterlere,
hikayenin dalgalı bir deniz misali gidişatına rağmen görünürün altında içsel
bir dinamik olsa da, hep yolunu bulmasını bilen sakin bir nehir gibi Ömer.
Ömer İplikçi'nin
anatomisini incelediğimizde ise detaylarını parça parça bir araya
getirdiğimizde ortaya çıkan ancak 'dikkat gerçek değildir' uyarısıyla
izlenecek bu mükemmel adamı daha iyi anlamış oluyoruz.
Annesinin hastalığı,
babasının trajik ölümü, çocukluk aşkı tarafından terk edilişi, dedesinin
acımasızlığı ile bir nevi çocukluğuna, bir nevi serseri haline veda ediyor. O
yaşlar da belki de çoğu kişinin cesaret edemiyeceği bir karar alıp, elinde kalan
yoktan var etmeyi başardığı bir iskeletle inşa ediyor kendisini. Hayatın tüm
zorluklarına karşı bir insanın omurgasını dik tutabilecek daha sağlam bir temel
aklıma gelmiyor.
İnsanoğlunu genç yaşta çözüyor ve güvenin değerli bir meziyet olduğunu ve herkeste
barınmadığının farkına vararak ilk ve en çok kendisine güvenmeyi öğreniyor. Bu,
hayattaki temel öz güvenini doğru yönetmesini sağlıyor bir nevi. Zamanla
güvenemeyeceklerini hayatından çıkartıyor, yerine ona yetecek kadar (Sadri
ustası gibi) insanların güvenine muhtaç kılıyor kendisini. Hatta en hızlı ve en
istekli Defne’ye güvendiğine tanık oluyoruz ayakkabı kalıplarını kıymetli
ustasından almaya gönderdiğinde.
Bundan olsa gerek,
ileride, çok ileride ona “uzun zamandır unuttuğu bir duygu olan güven”
duygusunu hatırlattığını söyledigi kıza, bir gün gerek dağ evinde terk
ettiğinde, gerek Deniz’e sattığı çizimler hakkında yalan söyleyip güvenini boşa
çıkardığında “güvenmiyorum” diyerek haklı bir isyan bayrağı çekecekti.
Gücünü ise sadece her
sabah sporla yaptığı kaslardan ziyade, ne olursa olsun hiç şaşmayan adaleti,
iyiliği ve zekasından aldığı belli oluyor. Elbette bu gücü Tranba kötülükle,
Yasemin hileleriyle, Sinan kompleksleriyle ve hatta Defne toyluğu ile test
etmeye çalısıyor ama onun için etrafında ki dünya ne kadar hatalı ve kusurlu
olursa olsun, içinde ki güç, hepsini alt etmeye yetiyordu.
Bu gücü yüzünden olsa
gerek, hikayedeki bitmek bilmeyen tüm talihsizlikler, kötülükler onun başına
geliyor.
Açıkcası bu da
hepimize kötülük dolu bir dünyada iyilerin de elbet kazanacağına dair
bir umut veriyor. Ömer İplikçi tüm geçmişteki acılarıyla, kusursuz sanılan
haliyle yaralarını gördügümüz zamanlarda ve hatta sevdiği kadından aldığı
darbelerle, Defne'nin de 19. bölümde dediği gibi tüm süper kahramanlar
içerisinden özel bir yeteneği olmayıp salt insan olarak adaleti savunan
Batman'i anımsatıyor.
Yazı devam ediyor..