Batman, diğer
alışılagelmiş süper kahramanların aksine (Ömer İplikçi gibi) insanlığın
istediğinde yapabiliceği iyiliklerin, adalet
namına verilecek savaşların en güzel metaforu. Batman’in Superman ya da Spiderman gibi özel
yeteneklerinin olmamasıyla, yeri geldiğinde çelikten duvarlarını ören, yeri
geldiğinde kalbinin nasıl bir başkasının avuçlarında merhamet beklediğini
anlatan Ömer'i de alışılagelmiş diğer “beyaz atlı prensler”den farklı kılıyor.
Özel yeteneklerinin olmayışıyla, geriye insanlığın en temel iki unsurunu en iyi
şekilde kullanmalarını sağlıyor; zekaları ve kalpleri. Zekaları her adımı
hesaplanmış planlar yapıp kazanmayı garantilerken, kalpleriyle kazanmaya
çalısştıkları ise çok daha özel seyler oluyor. Son olarak Batman’in düşmanı
Joker gibi, Ömer İplikçi'nin düşmanı Deniz Tranba'nın da kaostan beslenen birer
“villian" oluşları da ayrı bir ironik kılıyor durumu.
Gücünün bittiği yerde
ise kalbi başlıyor. Anatomik olarak kim ne derse desin yeri geldiğinde o deha
çizgisinde ki zekasını bile alt eden kalbi bu adamı bu denli özel kılıyor.
"Dünyayı güzellik
kurtaracak, bir insanı sevmekle başlayacak her şey" demiş şair ve dünyanın
kurtuluşunu Defne, Ömer gibi 10 çocuk yapılmasında görmüşken, Ömer'in sevmesi, hatta Ömer'in çok sevmesiyle dünyanın daha güzel bir yer haline
geldiği bir gerçek!
Kızıl saçlarıyla Defne
Topal, Ömer İplikçi'nin yalın ve renksiz hayatını bir milad gibi ikiye böldü
gelişiyle.
Ömer'in kalbindeki
tüm toprakların zaman zaman direnişlere, yer yer isyanlara rağmen nasıl teslim
olduğuna şahit olduk aşka yenik düşerken tüm kaleleri. Karşısına Manu'daki o
günden sonra ikinci kez çıktığında onu hatırlamasına rağmen, fırsat bile
vermeden işine odaklanmasını isterken onu hayatındaki herhangi birisi haline
getirmeye çalışması ilk gösterdiği dirençti ona karşı. Oysa kısa bir zamanda
onun hayatındaki herkes gibi olamayacağını anlaması, Italyanlar'a karşı
söyledikleri o yalanın içinde bile en gerçek haliyle duruyordu. Herkesten ve
her şeyden öne koyduğu işini bile ona kendisini affetirebilmek için erteleyen,
işlerin içinden çıkamadığında hep onun yanına sığınıp nefes alan, hayatında
tahammül edemediği 'yalan’a bile defalarca göz yuman Ömer’in aşka düşüşü bir
hayli sert oldu.
Oysa rahmetli Meral
Okay’ın dediği gibi "Aşk kendinden vazgeçme halidir, kendi benliğini
ezmeden ‘biz’ olabilme hâlidir. İnsan egosu denetlenmesi en güç olan şeydir.
Bunu ancak aşk becerebilir, sadece aşk ile üstünden atlayabilirsiniz.”
Ömer’in aşk uğruna,
Defne için kendinden nasıl vazgeçtigini gün geçtikçe daha yoğun hissettik.
Önce işini sonra alışkanlıklarını, ardından inandığı her şeyi yeniden gözden
geçirmesini seyrettik. Belki de duyduğum en güzel ilan-ı aşk olan “tüh, desene
birlikte kahvaltı yapamayacağız ya da ben geç uyanmayı öğreneceğim’ ve ‘ben
uykuma düşkün değilim pek ama artık bir ortak yol bulacağız” ile Ömer İplikçi
alenen söyleyemediği duygularını anlatmış, onunla olduğu sürece değişmeye de
razı olduğunu kanıtlamıştı.
Yazı devam ediyor..